27 Haziran 2009 Cumartesi

Mola



Betonların arasına sıkışmış küçük komşu bahçede uyukluyor miskin kediler. Bolca yemek yapıyor, boyaların arasına dalıyorum bazen. Renklerle oynuyoruz sonra, her bir adımda işler yumağının küçülüşüne seviniyoruz. Arada komşular uğruyor; soframıza katık getiren de var, çay getiren de. Yardıma ihtiyacımız olup olmadığını soran, hatta spatulayı kapıp işe girişen. Fırsat bulduğumda attığım birkaç tık sonrası , sanaldaki komşularımın kolay gelsin dilekleriyle gülümsüyor yüzüm.

Sıcak ve boya kokusu iştahları kesiyor. Yalnızca karpuz ve yoğurtlu hafif yemeklere pas veriyoruz. Akşamdan ıslatılmış kurufasülye, nohut ve aşurelik buğdayı düdüklüde bir güzel pişirdikten sonra, süzme yoğurt ve ev yoğurdu karışımıyla elde edilmiş ayranın içine katıyorum. Tuzla tatlandırıyor, nane ile ferahlatıyorum ayranlı çorbamızı, soğuk, hem de buz gibi olduğunda kaşıklıyoruz.

Sonra, yorgun avuçlarım ısınıyor Turuncu bir şiirde, Mercedes Sosa aydınlatıyor akşamı.

Ve saklıyoruz küçük Melisimizin sözlerini :


-Ben yarın hasta olacağım baba, sen işe gitme!

21 Haziran 2009 Pazar

Izgara Biftekli Sandviç




Özellikle ızgarada dana etiyle aram hoş değildir, yağsız olduğundan yavan gelir bana. Sulu yemeklerde de öyle; kuzu eti tercihimdir. Ancak kuzu eti de yağlı oluşuyla çocukların tüketiminde sorun oluyor, yemeğin içinde seçtikleri zaman sinirlerim hopluyor. Bence dana eti en çok haşlama ve kavurmaya yakışıyor olsa da çocuklara et yedirebilmek için biftek ve bonfile kullanmam gerekiyor sıklıkla. Bu da işimi kolaylaştıran bir başka et yemeği:

Malzemeler:

Dana biftek

Yoğurt

Mayonez

Marine Etmek İçin:

Süt
Birkaç damla limon suyu
Sıvıyağ

Tuz, karabiber

Toz kırmızıbiber

Kekik

Domates rendesi

Domates salçası


Biftekleri mümkünse bir gece önceden marine edin. Buzdolabında bekleyen biftekleri ertesi gün ızgarada bir güzel önlü arkalı, çatal batırmadan pişirin. Izgarada kızarttığınız ekmeklerin üzerine mayonezli yoğurt sürüp üzerine biftekleri yerleştirin. Izgara domates ve soğanla birlikte servis yapabilirsiniz. Afiyet olsun.


Dipten Not: Annemlerde badana boya içindeyim. Duvara sıva çekmeyi bile öğreniyorum. Kullandığım bilgisayarın tuşlarının yabancılığı yetmezmiş gibi, yüksek güvenlik duvarları yüzünden komşularımın sayfaları da açılır açılmaz kapanıyor çoğunlukla. Bunca iş güç arasında yorumlara elimden geldiğince yetişmeye çalışacağım. Sevgiyle kalın.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Uçurtma Dönüşü Supangle





Uçurtma sezonunu gecikmeli de olsa açtık sonunda. Sevdiğim yaptı uçurtmamızı, yavru kuşlara anlatarak. Çocukluk anılarına daldık biraz, uçurtmanın küçük oğlanlar için öneminden, yapmının bisiklete binmek gibi hiç unutulmadığından bahsettik, tellere takılan, tepetaklak uzaklara düşen uçurtmaları hatırladık. Çocukların kuyruğu da kısa oluversin önerisine yapılan işin hakkını vererek yapılması gerektiği, emek vermek, kendi oyuncağını yaratmak, sabırla çalışmak üzerine verilen küçük söylevler eşliğinde bitti uçurtmamız. Evin her yerinde gezen naylon kesiklerine, ip kırıntılarına sesimi çıkarmadım. Akşam zor edildi, yemekten hemen sonra koştular parka sabırsız cücüklerim. Evi sakin bulmuşken, bilgisayar başında o blog senin bu blog benim dolaşırken Yasemin Hanım'da rastladım bu güzel tatlıya. İşte dedim, sevdiğimin ne zamandır istediği, soğuk yenecek, çikolatalı ve sütlü tatlı bu. Hemencecik yapıverdim, bu sebeple dibine kek yerleştiremediğim sekiz kase tatlıyı tezgahta soğumaya bırakıp, bu arada gökyüzünde salınırken gördüğüm uçurtmamıza doğru koşar adımlarla yol aldım. O akşam tam 28 tane uçurtma saydım gökyüzünde, çok şükür ipi kopmadan, başına bir iş gelmeden evimize döndük. Biraz da buzdolabında soğumasını beklediğimiz nefis tatlılar çok sevilerek yendi.


Tarifini olduğu gibi aktarıyorum.

Malzemeler:

1 lt süt

1 su bardağı şeker

1 su bardağı un

1 yumurta

2 bardak su

50 gr kakao

4-5 yemek kaşığı dolusu kakaolu fındık kreması

1 tatlı kaşığı sıvıyağ

Yapılışı:

1.Sütü, şekeri, unu ve yumurtayı bir tencereye alıp ocağa koyun.

2.Kaynayana kadar karıştırın.

3.Piştikten sonra ocaktan alıp içine 2 bardak suyu, kakaolu fındık kremasını, kakaoyu ve sıvıyağı ilave edin.

4.Mikserle birkaç dakika çırpın ve kaselere paylaştırın.

5.Oda sıcaklığına gelince buzdolabına koyun ve soğuk servis yapın.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Uyuşma Hali

Yazla gelen bir uyuşukluk bu herhal.


-Anneee çok canım sıkılıyo n'aapıyım?


sıkıntılı cümlelerin arasına sıkışmış, amaaan boşver vaziyeti. Blog mu? Bak bugün bir şeyler koymalısın artık, iç sesine omuz silkiyorum. Mutfak yağlanmış, eline bir sünger alsan, cif, biraz da domestos, giriş şöyle. CIK! Yap-mıy-cam! Niye? Canım istemiyo. Konuşma çizgisi kullanmaya bile derman yok. Hazırdan yemeli, açarım Flickr hesabımdan hazırda bir foto, üşengeçliği bırakır, tarifini yazıveririm olur biter. Oldu bilem!




Malzemeler:



250gr tereyağı

1 su bardağı pudra şekeri

1 paket vanilya

Aldığı kadar un ( 400 gr civarında un alıyor)



Bu malzemelerle kulak memesi yumuşaklığında yoğurduğunuz hamuru, hafifçe unladığınız tezgahta bir santim kalınlığında açın. Çay bardağı yardımıyla çıkardığınız halkaları yağlanmış ya da yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizip, önceden ısıtılmış sıcak fırına (220 derece gibi) verin. Pembeleştiğinde hemen alın. Aralarına kakaolu fındık kreması sürüp, pudra şekeriyle güzelleştirip afiyetle yiyin.



Bizde bir ürün gerçek adıyla değil de en çok satılan markanın adıyla anılır.

Yıllarca margarin demeyip sanayağ dedik, şimdi de kakaolu fındık kreması demiyor nutella diyoruz. Ben usulünce kullanayım dedim.


Bloglar arasında sorular dolaşıyor. Sevgili İnci ve İpek bana da göndermiş. İnci'nin sayfasında yanıtladıydım ya burada da yayınlamam gerekiyormuş. Yanıtladım gitti.

Kullandığınız parfüm nedir?

Parfüm kullanmıyorum.

Kullandığınız kremin markası nedir?
Ellerim için daima klasik Arko kullanıyorum. Başka da kullanmıyorum.

Şu an okuduğunuz kitap nedir?
Orhan Pamuk Kar romanı elimde.

Enson aldığım üç ürün adı nedir?
Üç gündür evden dışarı adım atmıyorum, pazardan bolca sebze meyve aldım en son.

En sevdiğiniz üç dizi?

Elveda Rumeli, Canım Ailem'i izledik bu sene. Bir de TNT'nin komedi dizilerini Malcolm İn The Middle ve My Wife and Kids.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Elmalı Tart


Olgunlaşmamış, şekil almamış kesik cümleler dolaşıyor içimde. Yalnızca herkeslerin bildiği kolay bir tarif var bugün.
Malzemeler:
Hamuru İçin:
2 yumurta
1,5 su bardağı toz şeker
250 gr margarin
1 paket kabartma tozu
Aldığı kadar un
İçi İçin:
6 elma
1/2 su bardağı şeker
Ceviz içi
1 tatlı kaşığı tarçın
Kuru üzüm
Eritilmiş ve soğutulmuş margarinle diğer malzemeler bir araya getirilerek kulak memesinden daha sert bir hamur elde edilir. Hamur iki eş parçaya bölünür, bir yarısı poşetlenip buzdolabında bir saat bekletilir. Bu arada kabuğu soyulmuş elmalar rendenin iri gözüyle rendelenir, teflon bir tavada şekerle birlikte suyu uçana kadar pişirilir. Soğuyunca içine yıkanmış kuru üzüm, ceviz içi ve tarçın eklenir ve karıştırılır. Hamurun dışarda kalan yarısı yağlanmış tepsiye ya da kalıba elle yayılır, üzerine elmalı harç eşit şekilde yayılır. Yeterince sertleşen hamurun diğer yarısı rendenin yine iri tarafıyla tepsinin üzerinden rendelenir. Dökülen rende hamurlarla elmalı harcın üzeri tamamen kapatılır. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında altı üstü güzelce kızarana kadar pişirilir, pudra şekeri serpilir.

8 Haziran 2009 Pazartesi

İyi ki Doğdun UMUT


Yaşım 22 idi. Küçük bir misafir çaldı kapımızı, ben geliyorum dedi. Sormadı hiç:

-Gelebilir miyim? Müsait misiniz?

Pat diye, öylece. Buyur ettik . Davet etmesek de, hazırlıksız yakalanmış olsak da kapıyı çalışına sebep biz değil miydik? Oğlum, canımın içi Umut'um, umudum. Anne olmayı öğretti bana. Ne bilebilirdim ki annelikle ilgili. Onu beklerken hiç kestiremezdim böylesi bir sevgi yaşayacağımı. Üstelik epey de rahatsızlık vermişti bana, bize. Gece gündüz demeden kusuyordum. Hiç bir şey yemiyor, içmiyor, hiçbir kokuya katlanamıyor, sürekli tükürüyordum. Çekilmez olmuştum. Hastaneler, beyaz önlükler, şişe şişe serumlar, kollarım ve ellerim mor, patlamış damarlar, iğrenç kokular,ismini söyleyemediğim, zihnimde canlandırmaya bile tahammül edemediğim yiyecekler. Yatak ve banyo arasında geçen haftalardan sonra, kan revan içinde, acıyla, korkuyla, bağırışlarım arasında geldi küçük Umut. Canımm. Nasıl da minikti. Hemşire bedenindeki kanları temizlerken, ilk aşısını yaparken endişelenmiştim canını acıtacak diye .Hemşire alışkın tavırlarıyla, hiç tereddüt etmeden, hızla sildi bebeğimi,kilosunu tarttı, boyunu ölçtü, bilekliğini taktı, sardı sarmaladı ve göğsüme yatırdı. Ağlamıyordu ama, açamıyordu da şişmiş gözlerini. Buruşuk elleri yumuk yumuktu. Zar zor açtığında, gri gözlerini görebiliyordum. Tek yapabildiği şey ağzını açmak, meme arıyor.

-Yani şimdi bunca zamandır içimdeki sen miydin? Attığı ani tekmelerle beni yerimden hoplatan. Sen miydin aylarca kusmama sebep olan? Ben seni içimde mi büyüttüm? Kalbinin atışını dinlemiştik babanla, hareketlerini izlemiştik karnımda. Yani şimdi sana ben mi bakıcam? Peki nasıl olacak bu? Nasıl emzireceğim? Ya ağlar da susmazsan? Ya derdini anlayamazsam? Ya ben olmazsam? Ne yaparsın sen? Sen kendine bakamazsın ki! Ben olmazsam kim doyurur seni? Kim derdini anlamaya çalışır? Kim korur, kim kollar? Nasıl da savunmasızsın. Bebeğim ben hep yanında olurum. Kimselerin seni incitmesine izin vermem, ta ki sen dur diyene kadar. Kolunu çarptığın sehpaya ah! yaparım. Yemem sana yediririm. Bu zalim dünyada kol kanat gererim sana. Kucakla beni sımsıkı. Minik başını koy omzuma,sütüm koksun nefesin. Annemm. Küçük ellerin avuçlarımda. Emzireyim seni, gözlerin gözlerimde. Uykuların uykumda, öpüşlerin dudağımda, bakışın sıcağımda. Elinden tutup parka ilk gidişimiz, öğrendiğin ilk hece, ilk bisikletin, ağrıyla, salyalarla, bütün huysuzluğunla gelen ilk dişin, ağrısıyla uyutmayan kulağın, düşmeyen ateşin, bana ilk anne deyişin...





On iki koca yılı bitirdik birlikte, on üçüncü yılımıza girdik. Şu anda henüz otuz dakika olmuştu sen gözlerini bu dünyaya açalı. Canımın içi, iyi ki doğdun, iyi ki bizimlesin. Öperim ellerini, küçük burnunu, öperim gözlerini.


Tarifi bir ara eklerim kızlar. Biraz müsade bana.


Şimdi tarifi ekleyebilirim. Telaşe arasında pastanın tüm halini ancak bu kadar fotoğraflayabildim, dilimi de bulduğum ilk fırsatta. Pandispanya bir öncekinin kakao katılmamış hali, yalnız oradaki kakao ölçüsü kadar un kattım. Kalıp büyük geldi, bu yüzden ince oldu biraz ama yumuşacık, çok lezzetli bir pasta olmuştu. Bir gün önceden yaptığım keki sütle ıslattım, araya çikolatalı crem ole, üste krem şanti sürdüm, yanlara da sebze soyacağı ile tıraşladığım beyaz çikolataları yapıştırdım. Bu kadarcık!

7 Haziran 2009 Pazar

Yine Çilek






Yine çilek, ama yorumsuz!

5 Haziran 2009 Cuma

Karamelli, Portakal Pelteli, Biraz da Baygın Mini Pastacıklar


Bir taşla çok kuş vurma niyetinde değilim, zira ben kuşlara kıyamam. Misafir kumrumuz tam yumurtasını da alıp gitti derken, dün gelip de bozmaya kıyamadığımız yuvasına tünediğinde evde yeni bir curcuna başladı. Ortada olmayan yumurta hakkında acıklı hikayeler düşünülüp, bahçeye inip yumurta arandıktan sonra anneannenin telefon desteğiyle kuşun aslında yumurtasını başka bir yere götürdüğü, bize de koyduğumuz bulgurla beslenme amacıyla geldiği hikayesinde karar kılındı. Yazıda Can Dündar'ın kıyısından köşesinden, hatta ayaklarının dibinden geçemeyecek Necla çocukları yine mutfakta oyalayacaktır.

Artan pandispanyalar bu sefer minik pastacıklar oldular. Araya güzel bir muhallebi, üste portakal peltesi ve karamel yanığıyla birleşip, sıcağa dayanamamış baygın mı baygın pastacıklar, yanıbaşlarına yerleşen dondurmayla çocukların damaklarını şenlendirdiler. Tadı için şunu söyleyebilirim: muh-te-şem! Başka hiçbir tarifim için bu kelimeyi kullanmamıştım, şimdi kullanıyorum, övsem övsem bitiremem tadının güzelliğini. En kısa zamanda adamakıllı pasta boyutunda yapılmalı yeniden. Portakal mayhoşu, karamelle -ki ben karamelden pek hoşlanmam- ve vanilya ile nasıl anlaştılar, nasıl nasıl.






Dondurmalar poz verirken eridiler, tam donmasını bekleyemediğimiz pastacıkların pelteleri süzgün durdularsa da burada yer almayı lezzetleriyle hakettiler.
Pandisapanya alttakidir, tarif etmeye gerek yoktur tekrar tekrar. Diğer malzemeler ve yapılışları ise şöyledir efendim:


Muhallebi İçin:

1,5 fincan un (Türk kahvesi fincanı)

1,5 fincan tozşeker (Türk Kahvesi yine)

2,5 su bardağı süt

1/2 paket şekerli vanilin


Pelte İçin:


3 kahve fincanı portakal suyu

2 tatlı kaşığı nişasta

3 yemek kaşığı toz şeker



Karamel İçin:

1 kg. tozşeker

1/2 lt. su


Muhallebiyi orta ateşte karıştırarak pişirin, şekerini süt kaynayınca ekleyin ki sütün içindeki protein ölmesin, altını kapatınca da şekerli vanilin ekleyip blendırın doğrayıcı ataçmanı ile çırpın. Oldukça koyu olana kadar pişirin muhallebiyi, bu çırpma işlemi de muhallebinin sağa sola akmadan olduğu yerde durmasını sağlayacak.

Pelte malzemelerini ise küçük bir tavada kısık ateşte karıştırarak koyulaşıncaya kadar pişirin, ılıyınca kullanın.

Karamelin ölçülerinin çok oluş sebebi şu: ben karameli bir seferde çokça yapıyor, uzun süre kullanıyorum sonra. Cam şişelerde veya kavanozlarda haftalarca bekliyor. Siz isterseniz ölçüleri azaltıp daha az yapabilirsiniz. Miktarı fazla tuttuğunuzda yaparken çok dikkatli olmalısınız yanabilirsiniz. Derin bir çelik tencereye şekeri koyup, uzunca bir maşayla karıştırarak erimesini sağlayın. Şeker önce sertleşecek sonra eriyecek ve köpürecek bu arada ocağın altı çok yüksek olmalı. Köpürmeye başladığında altını kısın, taşmadan hemen kapatın. Ocaktan aldığınız tencereyi güvenli bir yere, en iyisi balkona almaktır, suyunu verdikçe etrafa sıçrayacak çünkü. Suyunu azıcık azıcık verin, bir yandan karıştırmayı ihmal etmeyin. Pelteleşir gibi olsa da korkmayın karıştırdıkça ve suyunu verdikçe geçecek. Suyun bitmesine yakın zaten ısısı da düşmüş olacağından kalan suyu korkmadan dökebilirsiniz. İşiniz burada biter ve soğuduğunda kullanabilirsiniz karameli.

Cam bardakta toparladım pastacıkları, yine aynı bardakla kestiğim kekleri bardağı strech filmle kapladıktan sonra en alta yerleştirdim, sonra muhallebi, sonra yine kek, yine muhallebi, portakal peltesi sıralamasıyla. Dolapta yeterince bekletip tüketebilirsiniz.



Kalan kek parçaları ve muhallebi de kupta sunuldular.








3 Haziran 2009 Çarşamba

İç Sıkıntısına Kakaolu Pandispanya



Kasvetli, yağmurla kasveti daha da artan bir günde bulutlar çikolatayla dağılır ancak. Banyo penceresine yaptığı derme çatma yuvasıyla misafirimiz olan kumru, dünden beri üzerinde oturduğu yumurtasını da alıp giderse, üç gündür banyoyu mesken tutan cücüklerimin soru yağmuru da bu gidişle birlikte artmışsa, hatta ayyuka çıkmışsa, evin dengesini sağlamanın kolay yoludur çikolata. Can Dündar gibi yazma yeteneğimiz olaydı, biz de oturur nane ile kekiği birbirinden ayırabilme konulu bir yazı yarışması tertip edebilirdik. Ne yapalım mutfak aktiviteleri ile oyalanırız biz de. Kek diye başladıysak da benim en yumuşağından, en süngerinden pandispanya kekimde karar kıldık. Kakaolu olsundu, üzerine de beyaz çikolata konmalıydı. Erittiğimiz bitterlerin de birazı elimize ağzımıza bulaşsın, birazı çikolata üstüne çikolata muhabbeti olsundu.


Pandispanya Malzemeleri

4 yumurta
4 yemek kaşığı ılık su
1 su bardağı toz şeker
1/2 su bardağı nişasta
1/2 su bardağı un
1 tatlı kaşığı kakao
1 paket kabartma tozu

Yapılışı

Yumurtaların akları ve sarıları ayrılır, akları kar haline gelene kadar çırpılır. Yumurta sarısı önce tozşekerle krema kıvamına gelene kadar çırpılır, sonra ılık su, nişasta ve kakao eklenerek çırpmaya devam edilir. İki kere elenmiş un, yine kabartma tozu ile birlikte elenerek karışıma eklenir. En son olarak da çırpılan yumurta akları söndürülmemeye dikkat ederek delikli bir tahta kaşıkla katılır, karıştırılır. Yağlanmış kalıba boşaltılan hamur 175 derecede 20-25 dakika pişirilir.




1 Haziran 2009 Pazartesi

Ben Geldim!


Eveeet, ben geldim. İş güç dedik, sınav dedik bahanemizle ortadan kaybolduk ama açık kapı da bıraktık. Uzun uzadıya konuşmadan, dertlenmeden, bizim evin hallerini anlatmadan, tarihe dalmadan da tarif ekleriz yahu! Gecenin bu kör saatinde anlatsam kime ne sanki!


Efendim, yoğunuz dediysek aç durmuyoruz, karın doyurmak gibi bir derdimiz var. Uyduruk yemekler yediğimiz, fırınla pek haşır neşir olmadığımız gibi, yavruların ihtiyaçlarını da görmezden gelemiyoruz. Tatlı isterler de yapmaz mıyız? Laf aramızda onlardan çok benim canım çekti sütlacı. Fırına da vermeyiz canım. Sonra dünkü pazar alışverişinde bulduğum minik çilekleri reçele çevirmeden rahat eder miyim hiç? Günler geçiyor; bazen hızlı, bezen ağır aksak.


Bu arada üşüyorum ben.



Sütlacı hep göz kararı yaparım ya buraya koyduğumda ölçü vermezsem içim rahat etmiyor.


Malzemeler:



1 kg soğuk süt

1,5 çay bardağı pirinç


2 yemek kaşığı pirinç unu

2 su bardağından bir parmak eksik toz şeker


bir paket şekerli vanilin

üzerine tarçın


Pirinci yıkadıktan sonra suyla iyice yumuşayana kadar haşlayın. Tamamen pişen pirinçlere soğuk sütü ekleyin, kaynarken bir yanda pirinç ununu bir su bardağı soğuk su ile karıştırın. Önce şekeri ekleyin, sonra kaynayan sütten bir iki kepçe alıp suyla karıştırdığınız pirinç ununa katın. Isısı eşitlendiğinde pirinç ununu da kaynayan süte katıp, karıştırın. Karıştırarak iyice koyulaşmasını bekleyin, ocaktan alır almaz da vanilyayı ekleyin, karıştırdıktan sonra kaselere paylaştırın. Şekerinin ayarına pirinç ununu ekledikten sonra bakın, çünkü pirinç unu şeker oranını değiştirir. Bu miktar şeker bizim için tam ayarındaydı, daha tatlı seviyorsanız arttırabilirsiniz. Pirinç unu yerine nişasta da kullanabilirsiniz. Afiyet olsun, yarasın, löp löp et olsun.

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin