Bir başlasam kırılacak elbet bu sessizlik. Zorlama olan ne varsa tutukluk yapıyor bende. Kafam hep başka yerlerdeyken, blog boş kalmasın diye tuşlara uzanmak huzursuzluğu getiriyor beraberinde. Oysa bahar ve pazar muhabbetleri bekliyor, annem otlar getirmiş, peynir getirmiş köy kokulu; anlatılmayı bekler. Çekilmiş fotoğraflar bilgisayarda dağınık, toparlanmalı, Flickr'e yüklenmeli, zihin bir parça yükten kurtulur böylece. Yapılması gereken işler bekleştikçe büyüyor, büyüdükçe elim varmıyor. En iyisi kışı bitirmeli önce,
kışa doğru etiketiyle neler neler hazırlamıştım hatırlarsınız. Pestillerim zaten azdı, ihtiyatla tüketildi desem yeridir. Sevgilim domates soslu turşusu bitiyor diye üzülmekte. Aynı biberlerin bir kısmını tohumluk ayırmıştık o zaman, gecikmeli de olsa buluştular toprakla, kim önce denk gelirse o suluyor, seviyor saksılarda. Kuruttuğum biber ve patlıcanlar her yıl olduğu gibi bu yıl da yetmedi. On kilo biber, on kilo da patlıcan kurutmuştum oysa. Kimbilir kaç kez
doldurdum, soframızda baş köşeye oturttum kendilerini. İlk önce yine patlıcanlar bitti. Çocuklar büyüdükçe gıda tüketimimiz de artıyor her yıl. (Eskiden dört tavuk budu fazla gelirdi bir öğünde, şimdi tam yetiyor örneğin.) Dolmalık dışında haşlayıp, sonra zeytinyağında biraz salça ile kavurup, sarımsaklı yoğurtla buluştu kimbilir kaç kez patlıcanlar, kabaklar, domatesler, biberler. Kuruttuğum fasülyeler -ki evin en meraklısı iki erkektir- önce suda biraz haşlanıp yumuşadılar, sonra bolca soğanla kavruldular, tuz ve karabiber eklenip, yumurta kırıldı üstlerine, afiyetle tüketildi, baba - oğul en büyük lokma yarışı yaptılar kaç kere.
Sonra Eylül'dü kış hazırlıklarım artık bitti derken, sevdiğim bir kasa üzümle çıkageldi eve:
-Ben oynayacağım, şarap yapacağım, istersen birazını alabilirsin!
Tijen'ciğime sordum kurur mu üzümlerim bu ayda? Kurur dedi, cılız güneşte iki balkon arasında mekik dokudu üzümlerim, ama içe siner, ilaçsız, tozsuz topraksız güvenle atıştırıldılar.
Şarap mı? Oldu vallahi! Önce internette ev yapımı şarap diye pek çok araştırma yaptıysa da pek istediğini bulamadı. Kendi bilgilerinden hareketle yaptı şarabını. Oldu da, tam istediğimiz gibi olmasa da sirke değildi ulaştığımız, zevkle kıyamayarak tüketildi. Ayrıntı vermeyeceğim, çünkü bu yıl daha büyük bir dikkatle, daha özenle yeniden yapılacak, tek tek notlar alınacak sonra size anlatılacak. (Fotoğrafta gördüğünüz henüz süzülmemiş halidir.)
Erişteler şekil şekil pişti, akşam ışığında fotoğraflanmadığından burada yer alamadılar. Yine de taze kesildiği andaki lezzeti bulamadığımızdan ara ara bir pişirimlik erişteler kestim. Tarhana çorbaları sıcak sıcak kaşıklandı soğuk akşamlarda, bazen sabahlarda. Vişneler, böğürtlenler pastaları kekleri şenlendirdiler. Kekikler, naneler lezzet kattılar yemeklerimize. Unuttuğum varsa siz tamamlayıverin. Ben de size kuru domateslerimle yaptığım topların, Dr.Oetker patentli tarifini vereyim. Yiyen herkes çok beğendi. Bence içindekilere kaşar peyniri, zeytin de eklenebilirdi. Ya da aynı hamurla patates ve kıymalı içle farklı lezzette toplar hazırlanabilir. Deneyin seveceksiniz.
Kurutulmuş Domatesli Toplar:
Birbuçuk su bardağı kururtulmuş domatesi sıcak suda otuz dakika bekletip, suyunu süzün ve küp şeklinde doğrayın. Bir çay bardağı iri dövülmüş ceviz, ince doğranmış dört beş diş sarımsak ve iki yemek kaşığı zeytinyağı ilave edip karıştırın. Ayrı bir kaba 125gr tereyağ, yarım su bardağı yoğurt, çeyrek su bardağı sıvıyağ , küçük bir yumurtanın akı ve bir silme çay kaşığı tuz koyun. İki buçuk su bardağı un ve yarım paket kabartma tozunu karıştırıp, karışımın üzerine eleyin, yoğurun.
Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp, elinizde açın. İçine bir tatlı kaşığı kuru domatesli içten koyup, hamurun uçlarını birleştirerek kapatın ve yuvarlayın. Yağlanmış fırın tepsisine sıralayın, yumurta sarısı sürün ve üzerlerini bıçak yardımı ile çarpı şeklinde kesin. Önceden ısıtılmış 160-170 derece fırında pişirin.