30 Temmuz 2013 Salı

Fasülye Yaprağı Sarması





Önümüz bayram. Bu yüzden yöresel çörek / kurabiye tariflerine kısa bir ara veriyorum. Annemin bayram yaklaşırken temizlik dışında iki hazırlığı daha vardır: biri gelene gidene ikram edilecek koca tencereler dolusu sarma, tabii bir de bayram tatlısı. Önce tatlı konusuna değineyim, Facebook'ta Narince grubunda 3-4 Ağustos günlerinde bayram tatları etkinliğimize bekleriz efenim. Hepsi birbirinden marifetli blogger arkadaşlarım bayramda hangi tatlıyı yapsam sorunsalına birbirinden nefis çözümler sunacaklar, kaçırmayın.

Benim bu bayram için sarma önerim fasülye yaprağı sarması olacak sizlere. Taze taze fasülye yapraklarının tam mevsimindeyiz. Misafirlerinizi ne asmaya, ne pazıya benzeyen bu tatla tanıştırabilirsiniz. İnceden bir ekşisi var, hafiften bir çıtırlığı da, koyuca süzme yoğurt sosu, -sarımsaksız- üzerine de hafifçe yanmış tereyağı pek yakışıyor.

Fasülye yaprağı pek narin ve de tüylü hafiften. Kayısıya, şeftaliye dokunamam diyenlerin harcı değil yani. Önce yıkayıp sonra da derin bir kapta bekleyen yaprakların üzerine kaynar suyu boca ediniz, ters yüz edip her taraflarının suyla temasını sağladıktan sonra hemen sudan çıkarıp çok soğuk suya alınız, bir yandan da çeşmenin altında tutunuz ki yapraklar pişmeye devam etmesin. - Nette araştırdığımda hiç haşlamadan saranlar gördüm ama hiç yumuşamamış yaprağı sararken zorlanmadılar mı merak ettim doğrusu. Çıt diye kırılıveriyor çünkü bu şekilde. -

İçini her zaman kullandığım  etli  dolma harcı ile doldurdum ama; etsiz olaraktan :) Malatya usülü yoğurtlu pişen kiraz yaprağı sarması yemiştim daha evvel. Fasülye yaprağı da aynı usül pişirilebilir. Ben tercih etmedim. Yoğurtlusunu sevmediğimden değil ha, paşa gönlüm öyle istediğinden. Az su ile kontrol ede kısık ateşte pişiriniz. Pişince de bir güzel sarıp sarmalayın dinlensin, sıcak soğuk her türlü güzel, denemeye değer.

Pişmeden önceki rengin güzelliğine baksanıza bir de...









23 Temmuz 2013 Salı

Damat Lokumu ( Kurabiyesi)


Kuşlar kumrular çöreği ile başlamışken birkaç yöresel çörekle devam edelim istiyorum. Büyük şehirlerde unutulmaya yüz tutsa da taşrada geleneklerimiz ( nispeten) yaşatılıyor, sevinç duyuyorum. Her bir ayrıntısı gerçekleştirilen bir köy düğünü olsa da gitsek diyorum hep. Çocukluğumdan kalma kareler var hiç silinmedi, capcanlı hala; harman yerindeki dizi dizi sofralar, kaynayan kazanlar, kına gecesinde kendi çalıp kendi oynayan kadınlar, rakıyı fazla  kaçıran, zil takıp oynayan adamlar, gelin almaya gelişler, ağlamalar, gelin yeni evine girerken saçılan kuruyemişler, paralar, yine gelinin yeni evinin duvarına çivi çakması, bir parça hamuru duvara yapıştırması, kız evinden gelen baklavalar, damadın döverek gerdeğe sokulması...

Bugün vereceğim tarif de Rize Çamlıhemşin'den bir düğün adeti. Düğün için davetlilere yollanıyor, buyrun düğünümüze deniyor, peçetelere kurdelelerle sarılmış, süslenmiş. Kurabiye aslında ama, biraz daha katıca kek gibi de. Biz çok sevdik, siz de yapıp tadına bakmak isterseniz:

- Tarif Lezzet Dergisi 2008 Ocak sayısından, Çamlıhemşin İlçesi Yol Kıyı Köyü'nden Hanife Duman Hanımefendiden alınmıştır.-

Malzemeler:

  • 1 çay bardağı eritilmiş tereyağı
  • 1 yumurta
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1 çay bardağı yoğurt
  • 1 paket kabartma tozu
  • 3 su bardağı un
  • Pudra şekeri


Hazırlama:

Eritilmiş tereyağı ılıyınca yoğurma kabına alınır, un, kabartma tozu  ve pudra şekeri hariç bütün malzeme eklenir. 

Un azar azar kabartma tozu ile birlikte eleyerek eklenir, hamur katılaştığı için bu aşamada elle yoğuruyoruz.

Hamur yağlı kağıt serilmiş 20/25 cm boyutlarında dikdörtgen bir tepsiye yayılır, üzeri yemek kaşığı ile düzeltilir.

Önceden ısıtılmış 175 derece fırında altı üstü güzelce kızarana kadar pişirilir.

Fırından alıp soğuduğunda kare şeklinde dilimlenir.

Üzerine pudra şekeri serpilerek servis yapabilirsiniz.

Afiyet olsun.




17 Temmuz 2013 Çarşamba

Her Güne Bir Yemek



Size vermek istediğim güzel bir haber vardı ya benim ağır aksak giden blog yazılarım yüzünden bugünlere sarktı. Her kayıtta yakınmayacağım, af dilemeyeceğim artık. Görünen o ki bir süre daha böyle gidecek blog la ilişkimiz. Yaz biter, sonbaharla evlerimize çekiliriz o vakitler düzene koyarım diye umuyorum, bakalım...

Güzel haber çok sevgili Tijen'ciğimin Her Güne Bir Yemek kitabının yeni baskısı çıktı Yapı Kredi Yayınları'ndan. İçinde benim de üç fotoğraf ve tarifimin bulunması mutluluk kaynağımdır, eşe dosta, toruna torbaya gösterilecek, anlatılacak hoş bir anıdır. Kitap Tijen'i tanıyanların bildiği gibi sade tarif vermekle yetinmeyip kendi kültürümüzden ve farklı kültürlerden örnekler içermekte. O'nun anlatımıyla:

'' Geçmişe dönüp baktığımızda, hatırladıklarımız çoğunlukla sofralarla ilgili anılardır. Düğünler, bayram yemekleri, bütün ailenin bir araya geldiği kahvaltılar, yılbaşı şölenleri... Kapımızı çalan komşumuzun getirdiği helva, kandil pişisi, Muharrem aşuresi... Oğlu askere gidene, büyükleri hacdan gelene, doğum yapana, ameliyat geçirene, ailesinde ölüm olana götürülen çorbalar, yemekler, tatlılar... Düğün davetiyesi niyetine börek arasında gelen tavuk, yağmur duası için çıkılan çayırda parçalanan çörek, Hıdrellez’de hazırlanan kömbe, Ramazan için özel çorbalar, bayram tatlıları, Nevruz pideleri... Yıllar yılı komşularımız olmuş Rumların, Musevilerin, Ermenilerin özel günlerinde hazırladıkları koliva, anuşabur, paskalya çöreği, ayvalı kuzu eti... Aydın’dan, Trabzon’dan, Diyarbakır’dan Ankara’dan tarifler... Kız istemede, nişanda, düğün hamamında pişirilen yemekler, sunulan şerbetler... Sadece bunlar da değil, komşu ülkelerin, dahası dünya ülkelerinin yılbaşı, bayram, düğün, festival gelenekleri ve bu geleneklerle bağlantılı yemekler... İşte Her Güne Bir Yemek’te bunlar var.''

Kitaptan denediğim ilk tarif  Kuşlar Kumrular Çöreği .Eskiden yılbaşlarında yapılan, genellikle yürüme zorluğu çeken hastalara ve yeni ayaklanmış bebeklere iyi geleceğine, o sene ev ahalisinin dş ağrısı çekmeyeceğine inanılarak ayaklar altında kırılan, eve uğur ve bereket getireceği inancıyla evin bir köşesine kırk gün boyunca asılı bırakılan bir çörek. Çöreğin, daha doğrusu bu gevrek simitin  öyküsünü daha fazla okumak isteyenler  kitaba başvuracaklar artıkın. Tarif ise şöyle:

Malzemeler:


  • 2,5/3 su bardağı un 
  • 100 gram tereyağı ( oda ısısında)
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 2 yemek kaşığı yoğurt
  • 1 tatlı kaşığı mahlep
  • 1 yumurta ( sarısı hamura, beyazı simitlerin üzerine)
  • 1 çay kaşığı karbonat
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1 çay kaşığı toz şeker
  • Bolca susam


Hazırlama:

Büyükçe bir kaba tereyağı, zeytinyağı, yoğurt, yumurta sarısı, tuz, şeker ve karbonatı koyup karıştırın.

Önceden elediğiniz unu yavaş yavaş ekleyerek ele yapışmayacak halde bir hamur hazırlayın.

Üzerini örtüp on on beş dakika kadar dinlendirdikten sonra hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar kopararak şekil verin. ( Kuş şekli vermek istedim ama ben beceremedim, belki siz becerirsiniz )

Çöreklerin üzt yüzeylerini önce yumurta akına, sonra susama batırıp yağlı kağıt serili tepsiye dizin.

170 derece önceden ısıtılmış fırında üzerleri kızarana kadar pişirin.

Beş  dakika dinlendirip tepsiden öyle alın.

Afiyet olsun.



7 Temmuz 2013 Pazar

Kat Kat Açılır Kokusundan Kaçılır




Sarımsak seviyorsanız bekleyin dediğimde taze sarımsaklar kokularını yaya yaya tezgahlarda göz kırpıyordu sevenlerine. Benim oturup yazmam günler aldı, affola!

Ete,  tavuğa, çorbaya, yoğurda, makarnaya, mantıya, pilava, balığa, paparaya, patatese ve daha nelere... İçine uzanıverdiği her yemeği başkalaştırır, bambaşkalaştırır hem de...

beyni yok başı var
ağzı yok dişi var
bu dişlekle gezenin
pis kokuyla işi var

derler ya, kokusunun da çaresi var, aldırmaz onu sevenler...

Anavatanı Hindistan'dır, teey Mısırlılar'dan, Sümerler'den bu yana ilaç niyetine kullanılır, piramitleri yapan işçilere, Romalı askerlere,  hastalanmasınlar, güçleri kuvvetleri yerinde çalışabilsinler/savaşabilsinler  diye  bolca dağıtıldığı rivayet olunur, filmlerden biliriz; şeytanı da kovar, kanı temizler, iyi gelir  kalbe, yüksek tansiyona, kansere, gribe, soğuk algınlığına, saçkırana...

Daha sayayım mı ?

Sarımsağa güzellemeyi şair İlhan Berk yazmış aslında, benim gayri ne sözüm olabilir ki? 

Fotoğrafta gördüğünüz sarımsaklı tereyağını nasıl yaptığımı anlatabilirim ancak. Taze sarımsakları az tuzla ezip oda ısısındaki tuzsuz tereyağına katıyoruz, bu sade haliyle bile pek güzel ya; ince kıyım maydonoz, dereotu da eklemişim ben. İster ekmeğinize sürüp beş on dakika fırında tutuverin,  ister et yemeklerinin yanına kondurun, ne bileyim orası size kalmış...



LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin