30 Kasım 2013 Cumartesi

Somon Balığı Nasıl Pişirilir - 1



Hazır kalamar demişken; havalar soğumuş, çeşit çeşit  balıklar  sofralarımızı güzelleştirmekteyken haftalar önce hazırladığım somon tariflerine geçelim diyorum. Sağlıklı olmasını bir yana bırakırsak eşsiz lezzetine doyulmaz bir balık,  çok soğuk denizlerin bu canlısı. Takoz ya da biftek kesim diyebileceğimiz bu halini pişirmekle başlayalım istiyorum. Her iki yüzünü de deniz tuzu ve karabiberle tatlandırıp, orta alevde ısınmış yapışmaz yüzeyli bir tavada pişireceğiz. Her iki yüzünü de en fazla dörder beşer dakika pişireceğiz. Fazla bekletip kurutmayacağız, zaten yeterince yağlı olan bu balığı pişirmek için yağ koymadık tavaya, hayır yazmayı unutmadım. Hepsi bu kadar!

Salata ise göz doyuran, somonun tadına tat katan cinsten. Semizotu, endivyen, kırmızı soğan, domates, siyah üzüm  ve mandalinadan müteşekkil. Sosunda ise zeytinyağı, mandalina suyu, limon suyu,  soya sosu ve  limon kabuğu var. ( Burada mandalina yerine portakal da kullanabilirsiniz tabii. )

Hem salata, hem somonun lezzetinden şüpheniz olmasın. Bir başka somon tarifinde buluşmak üzere, esen kalın efenim...


16 Kasım 2013 Cumartesi

Belki...



Dar patikalardan geçerken, bedeller öder, yalnızlığın dipsiz kuyularında çırpınırken, gözüne far tutulmuş tavşan gibi donar kalıverirsin hani. Ortalığa dökülüp saçılanları toparlayamadığında, toplamak için çaba sarfetmek yerine kalakalırsın ya öylece! Bilmem belki sizde vaziyet farklıdır. Ama bende tam da böyle olur: hayatla bağlı olduğum ipler gevşer, miş gibi, mış gibi geçer zaman. Varsın da yokmuşsun gibi, gözler boş gibi, her şey alışılmış düzende akarken sen yalnızca iyi ezberlediği rollerini takılmadan gerçekleştiren bir tiyatro  oyuncusuymuşsun gibi... Acıdan aldığın marazi hazla, bıkıp usanmadan tekrarlayan gel gitlerle uzaklardasındır aslında, var sayarken seni dünya gezegenindekiler.

Sonbaharın cömert güzelliğiyle davetkardır parklar;  kuytu köşelerindeki sessiz banklar ise sığınak.Tutunmak istemezsin henüz hayata, bir süre orada boşlukta, uzakta ya da her neresiyse orası kalmak istersin kapıların sıkı sıkıya kapalı. Yemek yapmak da mutlu ruhların harcıdır hani. Yoksa yağ bağlamış ocak düğmelerini, boşalmış karabiber değirmenini, buzdolabında çürümüş sebzeleri umursardın sen! Bir de yemek blogun varmış, yeni denemeler yapmasan, fotoğraf çekmesen bile yazsan belki iyi gelirmiş, belki...

Bekleyen fotoğraflar varmış,  güneşli günlerden kalmaymış. Hatta sabahın üçünde  artık iyice kazınan mideye iyi gelirmiş olsaymış şimdi. Tarifi de yazmalıymışsın şöyle ki:  incecik  kıydığın kalamarı soteleyip, yumuşayınca hafiften, yine incecik kıyılmış sivri biber ve domates eklersin. Bol kekik, kimyon, tuz, karabiber, toz kırmızı biber ve pul biberle tatlandırıp alırsın ocaktan. Oldu mu sana kalamar kokoreç? Yapmak da bu kadar basitmiş, ama şimdi olsaymış, yanına da şalgam suyu...

Tutunmana yardım edermiş alacağın lezzet, yardım edermiş buralara dökülmek birazcık.

Belki...

Bu bir tutunabilme umudu, toparlanabilme çabasıdır sevgili okur. Gölgede kalmış lakırdılarıma tahammül ettiğin için teşekkür ederim.


LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin