30 Aralık 2014 Salı

Pastırmalı ve Peynirli, Ispanaklı Muska Böreği



Kokteyllerin ve  davetlerin vazgeçilmez tatlarındandır ıspanak. Siz de yeni yıla girme heyecanıyla kurduğunuz mutlu sofralarınızda bulunsun isterseniz bir gün önceden hazırlayarak o günkü telaşınızı hafifletebilirsiniz. 

Yemeklik doğranmış kuru soğanları az yağda diriliği çıkacak kadar sarartın. Temizlenmiş ve yıkanmış ıspanakları kaynar suya daldırıp çıkarın, iyice sularını sıkın. İncecik kıyıp soğanlara ekleyin. Soğan ve ıspanakları orta ateşte tuz ve karabiber ekleyerek iki dakika çevirin, ocaktan alın. Soğuyan harca ufalanmış beyaz peynir ( ya da dilediğiniz herhangi bir peynir)  ve irice kıyılmış pastırma parçalarını ekleyip karıştırın. İç harcınız bu şekilde hazırdır. Daha sonra yufkayı uzunlamasına üçer parmaklık aralarla kesin. Yani üç parmak genişliğinde uzun yufka parçalarınız olacak. Kestiğiniz her bir parçanın ucuna iç harçtan koyarak üçgen şekilde muskalar elde ederek sonuna kadar katlayın. Yufkaları sulu bir harçla ıslatmıyoruz, çıtır çıtır börekler istiyoruz çünkü. Hazırladığınız muskaları yağlı kağıt serili tepsiye dizip, üzerlerine bir fırça yardımıyla erimiş tereyağ sürün. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında güzelce kızarana kadar (on on iki dakika kadar) pişirin. Ilık olarak servis yapın. 



Bütün blog okuyucularıma, dostlarıma, arkadaşlarıma, sevdiklerime, dünyaya yeni yılın daha olumlu, güzellik dolu bir enerjiyle gelmesini diliyorum. 

sevgi ve saygılarımla...


20 Aralık 2014 Cumartesi

Veggetti Kabak ve Soya Soslu Somon Balığı



Duyduk ki Amerika'da veggetti isminde bir mutfak aleti çıkmış; vejetaryenler ve de karbonhidratsiz beslenme düzeni uygulayanlar baş tacı etmişler. Kabak, havuç, salatalık gibi uzun boylu sebzeleri spagetti gibi şekillendiriyor, sonra bu şekilli sebzelerle güzel görünüşlü salatalar, soteler, köfteler hatta makarnalar yapıyorlarmış. Evet kabak adeta bir spagetti oluyor, makarna niyetine yiyip kilo verme sürecinde sofralarını renklendiriyor, çeşitlendiriyorlar insanlar. Hatta spagettiye dönüşmüş makarna ile noodle bile yapılıyor.

Eee diyeceksiniz? Eesi uzaklarda da olsa beni  düşünen, kalbinde yer açmış dostlar edindim  ben.  Blogum sayesinde dünyanın dört  bir köşesinden güzel arkadaşlarım var, yüz yüze görüşmesek bile her gün görüştüğüm, kalplerimizin yakınlığını bildiğim. Aslı bu sağlam dostlardan! Bu aletin bende de olması gerektiğini düşünüp, ne yapmış ne etmiş ve ulaştırmış bir şekilde. Bakmayın Aslı'nın blogda sıkça yazmadığına. Bakın bir öyküsü ile altKitap 2013 Öykü Ödülleri'nde seçkiye girmiş bir öyküsü var, okuyun mutlaka: ''Parmağın Akıbeti''.

Veggetti'm ile fotoğrafladığım ilk uygulamam bugün karşınızda. Somonun yanına kabak yakıştırdım. Somonu şuradaki haliyle pişirdim, deneyin çok beğeneceksiniz.  Veggetti ile şekillendirdiğim kabakları orta ateşte ısınmış tavaya zeytinyağından sonra bıraktım. Bir kaç diş sarımsak, biraz kapari ve Dijon hardalını da kabaklarla birlikte. Ocağın altını çokça açıp tuz, karabiber serptim. Sadece iki üç dakka hızlıca soteleyip en son limon sıktım, ince kıyılmış maydonozla lezzeti ve görüntüyü tamamlayıp, somonların üzerine, yanlarına konduruverdim. Valla lezzetli mi lezzettli, hoş görünümlü birer tabak çıktı sofradaki herkese.

Ve tabii sevgili Aslı aklımdan çıkmadan, teşekkür ederim can...



24 Kasım 2014 Pazartesi

Soya Filizli Tavuk



Ve geldik üçüncü tavuklu tarife. Yine çok kısa zamanda hazırlanan, evde restoran havası estiren şık bir tavuk yemeği. Göğüs etiyle de yapılması mümkün elbet fakat göğüs etinin o kuru ve ağızda dolandıkça tatsızlaşan yapısı yerine dikkatle, kurutmadan ve yumuşakça pişirildiğinde daha bir lezzetlenen buttan sıyrılmış kemiksiz pirzola kısmını kullanmanızı öneririm.  Kemiksiz pirzola tavuk etlerini toz kırmızı biber, karabiber, acı hardal ve soya sosla marine edip bekletebildiğiniz kadar buzdolabında bekletin. Kalın tabanlı ve yapışmaz yüzeyli bir tavayı kızdırın, zeytinyağında önlü arkalı mühürleyip altını kısın. Kapağını kapatıp etler yumuşayana kadar pişirin. Kurutmayın, yakmayın suluca pişirin. Pişince kapağı açıp orta ateşte önlü arkalı güzelce renk alana kadar kızartın. Tavuk etlerini aldığınız tavaya soya filizlerini bırakıp azıcık tuz serperek  yüksek ateşte otuz kırk saniye kadar parçalamadan çevriştirip tabaklara alın. Tabaktaki soya filizlerinin üzerine pişmiş etleri özenle keserek yerleştirin. İnce kıyılmış yeşil soğanları da aynı tavaya atıp yüksek ateşte yirmi otuz saniye tutup dibinin yağıyla birlikte tabaklara paylaştırın. En üste de biraz susam serptiniz mi işiniz bitti demektir.

Afiyetle kalın.


19 Kasım 2014 Çarşamba

Tavuklu Quesadilla



Biraz tavuktan, biraz romesco sostan ayırın demiştim di mi ? Ayırdığınıza değecek mükemmel lezzette, yine çok pratik, doyurucu bir öğün çıkaracağız. Quesedilla Meksika Murfağı'nın dünyaya armağanlarından yalnızca biri. Bizim evde her türlü malzemeyle seviliyor, benim için de dar vakitlerde can simidi oluyor doğrusu. Temel ilke tortillaların  yani bizim deyişle lavaşların arasında dilediğiniz malzemeyle bir de eriyen peynirle tost yapılması diyebiliriz kabaca.

Artan sosu ince bir tabaka halinde lavaşa sürün, didiklenmiş pişmiş tavuk etlerini serpiştirin, kırmızı ve yeşil biberler (jalapeno), seviyorsanız taze kişniş; sevmiyorsanız maydonoz, eriyen herhangi bir rendelenmiş  peynir ; eski kaşar olur, tost kaşarı, dil peyniri, sepet peyniri hangisi varsa en yakınınızda, hangisini canınız çekiyorsa eşit miktarda dağıtıp üzerini bir diğer lavaşla kapatın. Hafifçe yağlanmış tost makinasında peynirler eriyene kadar tutun. İşte bu kadar! Yanına pek tabii avokado dilimleri hatta ( guacomole ), yine hazırdaki romesco sos, süzme yoğurt, lime pek yakışır!

Acılı acılı sıcakken yemelere doyamayacaksınız. Afiyet olsun !



16 Kasım 2014 Pazar

Soya Soslu Tavuk Kanatları Romesco Dip Sos İle



Sizlere peş peşe üç tavuk yemeği tarifi vereceğim. Üçü de misafir ağırlayacak nitelikte, çabucak hazırlanabilir umduğunuzdan da çok lezzetli. Artık dünya mutfaklarından teknikler, malzemeler ve tarifler iyiden iyiye yerleşti damaklarımıza. Söz konusu  üç tarif de anlatmaya çalıştığım farklı ülke mutfaklarının bizim evde vücut bulmuş ve sevilmiş halleri. Soya sos, sarımsak, zencefil, portakal suyu, bal, acı biber sosu tavuk ve et lezzetlendirmede artık sıklıkla kullandığımız  unsurlar oldular. Tavuk kanatlarını soya sos, zencefil, sarımsak, biraz bal, acı biber sosu ile terbiye edip yağlı kağıt serilmiş tepsiye serip önceden ısıtılmış 200 derece fırına yollamanın nesi zor olabilir ki? Üstelik  yanına bir de muhammara benzeri meze yapacağız. Bu sosun ortaya çıkışı  bir keresinde muhammara yaparken elimin altında ceviz olmayınca yerine fındık kullanmamla başlamıştı. Sonrasında fınfık, kaju, badem derken her seferinde temel tarif etrafında dolanan ama küçük farklılıklarla beni mutlu eden yeni yeni soslar/mezeler çıkarmıştım ortaya. Daha sonra araştırdığımda bu benzerlikte başka bir sos olduğunu keşfettim ki dünyada ''romesco sauce''  olarak biliniyordu.

Benim romesco sosumda son durum şöyle: acı biber salçası, közlenmiş temizlenmiş kapya biberi,biraz kızarmış ekmek, közlenmiş domates ( bunu en çabuk tarafından domatesleri tost makinasında biraz kararana kadar pişirerek de kullanabilirsiniz) sarımsak, zeytinyağı, tuz,  önce biraz yağsız tavada sarartılmış fındık, badem ya da  kaju hangisini isterseniz, limon suyu, sirke, toz kırmızı biberi blendırda bızzttlatarak elde ediyorum. Sonuç her türlü et ve tavuk yemeğinin yanına yakışan bir lezzet oluveriyor. Fırında bir kere alt üst edilip nar gibi kızarmış tavuk parçalarıyla nasıl da uyumlu !

Afiyet olsun. Siz biraz tavuk, biraz da sostan ayırmayı unutmayın. Yepisyeni bir başka yemek daha çıkaracağız, bekleyin...


11 Kasım 2014 Salı

Mandalinalı Tart





Ve sıra geldi daha evvel sözünü ettiğim mandalinalı tartın tarifine.

Malzemeler:

Tart İçin:


  • 2 su bardağı un
  • 1/2 su bardağı toz şeker
  • 150 gr çok soğuk tereyağ
  • 1 adet yumurta
  • 1 fiske tuz


Dolgu İçin:


  • 3 su bardağı süt
  • 2 tepeleme yemek kaşığı un
  • 2 tepeleme yemek kaşığı mısır nişastası
  • 4 yemek kaşığı toz şeker
  • 1/2 paket şekerli vanilin
  • 1 yemek kaşığı tereyağ



Süsleme İçin:


  • Mandalina
  • Dr. Oetker tart jölesi






Hazırlama:

Yoğurma kabına un ve tuzu birlikte eleyin.

Tereyağını bıçakla küpler halinde kesip unun ortasına koyun.

Unu yağa yedirerek kumlu bir doku elde edinceye kadar yoğurun.

Yeniden ortasını açıp yumurta ve şekeri ilave edin.

Hamurun bütün malzemesi iyice karışıp pürüzsüz bir hamur oluncaya dek avuç içlerinizi çok da değdirmeden yoğurun.

Ele yapışan bir hamur oluyor, hızla toparlayıp buzdolabına kaldırın, on beş dakika dinlendirin.

Dinlenen hamuru alıp hafif un serptiğiniz tezgahta merdane ile kalıbını büyüklüğünde açın. ( Kalıp yirmi dört santimetre)

Kalıbı yağlamadan hamuru kalıba yayın, kenarlarını yükseltin.

Hamurun üzerine yağlı kağıt serip dilediğiniz bakliyatla ( nohut, kuru fasülye) üzerine ağırlık yapın.

Önceden ısıtılmış 200 derece fırında güzelce kızarana kadar pişirin.

Pişen tartı fırından alıp soğumaya bırakın.

Şimdi dolguyu hazırlayacağız: süt, un ve nişastayı derin bir kaba alıp orta ateşte karıştırarak pişirin.

Sütün proteininin ölmemesi için şekeri bu aşamada ekliyoruz. ( Şeker oranını kontrol edin, sizin için şekeri az gelirse ekleyebilirsiniz.)

Kızık ateşte karıştırarak biraz daha pişirdiğiniz muhallebiyi ocaktan alıp vanilya ve tereyağını ekleyip karıştırın.

Muhallebiyi blendırla çırpın hem kabarsın, hem soğusun, hem de pürüzsüz kıvam alsın. Dilerseniz krema da ekleyebilirsiniz.

Soğuyan muhallebiyi yine soğumuş olan tart tabanına dikkatlice yayın.

Üzerine mandalina dilimlerini dizin.

Dr. Oetker tart jölesini su ile üzerindeki tarife göre hazırlayıp ortadan dışa doğur kaşıkla mandalinaların üzerine gezdirin.

Buzdolabında üç saat bekleyen tartınız servise hazırdır.

Afiyet olsun.



5 Kasım 2014 Çarşamba

Çikolatalı Turta




Evet... Bu enfes şey için nerden başlasam bilemedim doğrusu. Aslında hikayesi kızımın diğer üç kankasıyla birlikte her cuma gelenekselliştirdikleri ev buluşmalarında sıranın bize gelmesiyle başladı her şey. Bu tatlı dört kıza hazırladığım çikolatalı turta  ve mandalinalı tartın tariflerini paylaşacağım sizinle.

Hani deriz ya bazen, özensem olmaz ! Bu  çikolatalı güzellik de akşam bulaşığı beklerken doğaçlama bir şekilde ve hızla yapıldı. Ertesi sabah kalıptan çıktığında önce güzelliği, gözler önüne serdiği yumuşacık nemli yapısıyla, sonra da tadıyla büyüledi yiyen herkesi.

Tarif aşağıda. Unutmayın yemeğin lezzetini kullanılan malzemenin kalitesi belirler. Kakao oranı yüksek bir kuvertür tatlımızın lezzetini katlıyor. Elbette elinizde kuvertür yoksa kare paketlerdeki bitter çikolatalardan kullanabilirsiniz. Ama dediğim gibi, çikolatalı tatlara düşkünseniz kuvertür çikolata alıp koyun kilerinize mutlaka.





Malzemeler:


  • 4 adet orta boy  yumurta
  • 1,5 su bardağı toz şeker
  • 125 gr oda ısısında tereyağ
  • 2 tepeleme dolu dolu yemek kaşığı yoğurt
  • 3 tepeleme yemek kaşığı kakao
  • 1 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1/2 paket karbonat
  • 1/2 su bardağı iri kıyılmış bitter kuvertür


Üzerinin Ganajı İçin:


  • 200 ml krema
  • Bitter kuvertür


Hazırlama:

Yumurtaların sarıları aklarından ayrılır.

Akları bir fiske tuz eklenerek mikserle çırparak kar yapılır.

Tabak ters çevrildiğinde kabarmış yumurta akları dökülmüyorsa istediğimiz noktaya ulaştınız demektir. (Yumurta aklarına minicik bile sarısının bulaşmamış olması gerekiyor. Bu yüzden mikser ucunuz sarılara değmeden önce bu işlemi yapıyoruz.)

Derin bir kapta yumurta sarıları toz şekerle birlikte şeker tamamen eriyene kadar çırpılır.

Sırasıyla tereyağ, yoğurt ve kakao da eklenir, çırpılır.

Kar yaptığınız yumurta akları dikkatlice alttan üste doğru bir tahta spatül yardımıyla söndürülmeden kakaolu harca eklenir.

Un, kabartma tozu ve karbonat birlikte elenerek yine tahta spatülle dikkatlice karıştırılan harç yalnızca  tabanına yağlı kağıt serilmiş, kenarları yağlanmamış kelepçeli kalıba boşaltılır. ( Kenarları yağlamıyoruz ki hamur tutunup kabarabilsin.)

İri kıyılmış bitter çikolata harcın üzerine serpiştirilir.

Önceden ısınmış 220 derece fırında on kadar pişirilir ve fırının ısısı 180 dereceye alınır.

Pişip kürdan testinden geçen turta tabanı fırının  ızgarası  üzerinde alttan hava alması sağlanarak soğumaya bırakılır.

Dibi tutmayan küçük bir tavaya krema konur ve kısık ateşte ısıtılır. Altını çok açıp fokur fokur kaynatıp kestirmeyin sakın.

Isınan kremaya bitter çikolata eklenir. Ölçü vermedim aslında 120/150 gr kadar çikolata yetiyor. Sizin kullandığınız çikolataya göre ayarlayabilin istedim. Çikolata eridikçe karıştırın ve istediğiniz koyulukta bir çikolata sos görünümüne ulaştığınızda eklemeyi bırakabilirsiniz.

Karıştırarak kabuk tutmasını önleyerek soğuttuğunuz ganajı soğuyan turtanın üzerine döküp  buzdolabında iyice soğutun.

Kenarlarından bıçakla sıyırarak kelepçeli kalıptan ayırdığınız tatlıyı üzerine toz fıstık serperek servis yapabilirsiniz.

Afiyetle...




1 Kasım 2014 Cumartesi

Yerfıstıklı Bisküvi Yapıyoruz


Yer fıstığı sevenleri mutlu edecek, çaya banmalık nefis bir bisküvi tarifim var bugün sevgili okuyucu. Şimdi şöyle yapıyorsun: bir kaba bir su bardağı un, bir tatlı kaşığı kabartma tozu, bir fiske tuz ve bir buçuk su bardağı iri dövülmüş yer fıstığını alıyorsun. Başka bir kapta dört yemek kaşığından birazcık az oda ısısında tereyağını, dörtte üç su bardağı toz şeker ile pürüzsüz bir kıvam alana kadar iyice çırpıyor, karıştırmaya devam ederek bir yumurtayı, bir çay kaşığı da şekerli vanilini ekliyorsun. Sonra  yarım su bardağına yakın suyunu süzdüğün yoğurdu da katıp hepsini yediriyorsun. Şimdi unlu karışımı da ekleyip bir güzel yoğuracaksın. Yağlı kağıt serdiğin tepsiye aralıklı olarak hamuru kaşık kaşık döküyor, önceden ısıtılmış iki yüz derece fırında on on beş dakika, güzelce renk alana kadar pişiriyorsun. Kürdan testinden geçti mi fırından çıkarıp tel ızgarada soğutacaksın ki; bütün nemleri buharlaşsın, tam istediğin sertlikte bir bisküvin olsun. Hadi afiyet şeker olsun.


28 Ekim 2014 Salı

Brownie Cookies

Brownie tadında nefis bir cookie tarifim var bugün. Dışındaki çıtır ve parlak kabuğuyla, bol fındık ve çikolatasının uyumuyla aklınızı başınızdan alacak, hamurunu el değmeden, yoğurmadan ve çok kısa sürede hazırlayabileceğiniz, sık sık yapmak isteyeceğiniz bir tarif.

Malzemeler:


  • Bir buçuk su bardağı irice parçalanmış fındık ( bütün de kullanabilirsiniz)
  • 230 gr bitter kuvertür
  • 90 gr tereyağ
  • 2,5 yemek kaşığı un
  • 1 su bardağından bir parmak eksik toz şeker
  • 2 yumurta
  • 1 çay kaşığı kabartma tozu
  • Yarım çay kaşığı şekerli vanilin
  • Bir fiske tuz



Hazırlama:

Bitter çikolatayı bain marie  usülü (su dolu kaynayan bir kabın içersine başka bir kabı oturtarak) eritin.

Çikolata eriyince tereyağını ekleyin, karıştırarak tereyağın erimesini sağlayın ve kaynayan sudan alın.

Yumurtaları ve toz şekeri tercihen blendırın uzun ve derin kabına alarak mikserle çırpın, şekerli vanilini ekleyin. (Şeker iyice erimeli, bu işlemi  derin ve dar bir kapta yaptığınızda şekerin daha kısada eridiğini göreceksiniz.)

Devamlı çırparak yumurtalı karışımı çikolataya yedirin.

Sonra eleyerek un ve kabartma tozunu da katıp, tahta bir spatülle karıştırın.

Son olarak fındıkları da ekleyin, hamurunuz hazırdır.

Yağlı kağıt serili tepsiye bir tatlı kaşığı yardımıyla aralıklı olarak hazırladığınız karışımdan dökün.

Önceden ısıtılmış iki yüz derece fırında on dakika kadar pişirin.

Kürdan testinden geçirin.

Fırından aldığınızda yumuşak olacak, bekleyip soğudukça sertleşecek kurabiyeleriniz.

Afiyet olsun.





24 Ekim 2014 Cuma

Fırında Biber Dolması Tarifi



Biliyorum kızacaksınız bana, geç kaldın, ortalıkta dolmalık biber mi var ? Plastik gibi kalın kabuklu, koca koca balmumu görünümlü biberleri mi dolduralım diyeceksiniz. Ama biliyorum sütçüsünden, pazardaki köylü teyzeden az da olsa bahçe biberi bulabileniniz, hatta temizleyip dondurucuya atanınız az değil. Yazın fotoğraflayıp hazır ettiğim halde bloga koyması bu kadar zaman almış bir fırında biber dolması yapma anlatımıdır bu gönderim.

Kullanacağınız etli iç bütün incelikleriyle burada anlatılıyor. İçi hazırlayıp, çiğden kıymayı elinizle yoğurarak harca yedirin. Temizlediğiniz dolmalık biberleri tabanından bir iki yerinden küçük bir bıçakla deliniz, yırtmadan, dikkatlice. Her bir dolmalık biberin içini şöyle bir tuzlayıverin. Sonra içlerini doldurup, ağızlarını ister domatesle, ister kendi kapaklarıyla kapatın. Fırın kabına alın. Domates salçasını biraz tuz ekleyerek su ile açın, biberlerin içine gelmeyecek şekilde kenarından yarıya gelene kadar fırın kabına boşaltın. Üzerine biraz zeytinyağı gezdirip yağlı kağıtla kapatın. Fırının alt katında 180 derecede pişmeye bırakın. Bu su miktarı yetecektir, olur da yetmezse salçalı sıcak su ekleyebilirsiniz. Dolmaların bir tanesinin içinden alarak kontrol edin, pişmişse üzerini açarak fırının üst katına alın. Kızarıp güzelleştiğinde fırından alabilirsiniz.

Göz alıcı ve nefis bir dolma şimdi masanızı canlandırmaya hazırdır, soracağınız bir şey olursa buradayım sevgili okuyucu.

Sevgiyle...


20 Ekim 2014 Pazartesi

Domates ve Peynirli Galette




Bir önceki yayında ayva ve karamurlu payda sözünü ettiğim evde kalmış peynirleri değerlendirebileceğiniz yapımı çok kısa süren kahvaltılık tuzlu galette tarifinde sıra. Hamur için tereyağınız ve suyunuz çok soğuk olacak, elinizin ısısını vermeden çabucak yoğurmaya dikkat edeceksiniz unutmayın.


İki su bardağı una bir fiske tuz ekleyip ortasına üç yemek kaşığı yoğurt, otuz gram çok soğuk tereyağı  koyun ve ortadan başlayıp yanlardan unu alarak hamuru yoğurmaya başlayın. Biraz toparlayınca yarım Türk kahvesi fincanı buz gibi soğuk suyu azar azar ekleyerek hamuru tutturun ve üzerini örterek hemen buzdolabına kaldırın.

Buzdolabında on beş yirmi dakika dinlenen hamuru ikiye bölüp hafif unlu tezgahta merdane ile  daire şeklinde açıp yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye alın. Gördüğünüz üzere bu hamurla iki adet galette elde ediyoruz, daha fazla isterseniz ölçüleri katlayarak arttırabilirsiniz. Kenarlardan üçer parmak boşluk kalacak şekilde iç malzemeyi yerleştirin: peynir, zeytin, domates, biber... Canınız ne isterse. Kenarları büzerek toparlayın, yumurta sarısı sürüp önceden ısınmış iki yüz derece fırında üzeri ve altı güzelce kızarana kadar pişirin. Fırından almanıza az kala sucukları ekleyin, kurumalarını istemeyiz, değil mi? 


14 Ekim 2014 Salı

Karamur ve Ayvalı Pay





Karamur yani çakal eriğiyle yaptığım pay karşınızdadır efenim. Yanına arka bahçedeki ayva ağacımızın bu yılki ilk meyvelerini de yoldaş ettim. Çok lezzetli bir sonuç elde ettiğimi söylemeliyim. Ayva ve karamur umduğumdan daha iyi uyum sağladılar. Kullandığım bu hamuru çok seviyorum, pay ve galette yaparken de kullanıyorum. Az malzemeyle çabuk hazırlanan, hemen toparlanan uygun yumuşaklıkta bir hamur. Aynı hamuru kullandığım tuzlu bir galette tarifini de bir sonraki buluşmamızda vereceğim, buzdolabında kurumaya yüz tutmuş artık peynirlerinizi değerlendireceğiniz, üstelik hazırlaması kısa süren özel bir tarif o da. Şimdi bu güzel payın yapılışını anlatmalıyım.

İki su bardağı una bir fiske tuz ekleyip ortasına üç yemek kaşığı yoğurt, otuz gram çok soğuk tereyağı, iki tepeleme yemek kaşığı pudra şekeri koyun ve ortadan başlayıp yanlardan unu alarak hamuru yoğurmaya başlayın. Biraz toparlayınca yarım Türk kahvesi fincanı buz gibi soğuk suyu azar azar ekleyerek hamuru tutturun. Korkmayın hamur toparlanacak, uzun süre yoğurup elinizin ısısıyla hamuru yumuşatmadan üzerini örterek hemen buzdolabına kaldırın.






Hamurunuz dinlenirken içini hazırlayalım. Ayva/karamur oranını dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Karamur bulamazsanız dilediğiniz herhangi bir tek meyveyle ya da ayvayla birleştirmek istiyorsanız vişne, yabanmersini, böğürtlen ya da erik kullanılabilir. Ayvaları kabuklarını soymadan minik minik doğrayıp karamurları da bütün bütün (çekirdekleri çıkarılmış) derin bir kaba alın. Bir tepeleme yemek kaşığı pudra şekeri, çay kaşığının ucuyla tarçın da katıp harmanlayın, iç harcınız hazırdır.

Dinlenen hamurun üçte ikisini az un serptiğiniz tezgahta yarım santimetre kalınlığında açın ve tereyağı ile hafifçe yağladığınız kalıbın tabanına serin. Kalan hamuru az unlanmış tezgahta bu sefer biraz daha ince olarak açın ve tırtıllı hamur kesme rulosu ile düzgün şeritler halinde  kesin. Ve iç harcı taban hamurun üzerine yayın. Şimdi ortaokuldaki el işi dersinize dönün ve bir alttan bir ğstten geçirerek şeritlerden kafes yapın. Kenar fazlalıkları dikkatlice kesin, üzerine dikkatlice yumurta sarısı sürün.

Önceden ısınmış 180 derece fırında altı üstü güzelce kızarana kadar pişirin. Servis sırasında krema da olur, dondurma da, orasını sizlere bıraktım.

Afiyet olsun.



11 Ekim 2014 Cumartesi

Ev Yapımı Muzlu Puding





Çocuklarına hazır paketlerdeki sentetik pudingler yerine evde yapılmış bir muzlu pudingi yeğleyen anneler, babalar, anneanneler, babaanneler,  halalar, yengeler, amcalar içindir tarif. İçindeki şeker oranı bizim gibi fazla şekerli sevmeyenlere göredir. Dileyen şeker oranını arttırabilir pekala. İhtiyacınız olanlar:


  • 1 litre süt
  • 1 türk kahvesi fincanı un
  • 1 yemek kaşığı mısır nişastası
  • 1 türk kahvesi fincanından biraz eksik toz şeker
  • 1 orta boy muz
  • 1 yumurta sarısı


Muzu bir bardak süt ile blendırda bızztlatın (blendır yoksa çatalla iyice ezin)
Yumurta sarısı, un ve nişastayı süt ekleyerek çırparak açın.
Şimdi kalan sütü, muzlu sütü ve şekeri bir tencerede birleştirip orta ateşte dibini tutturmadan karıştıra karıştıra koyulaşana kadar pişirin.

Ne kolay değil mi? Kedi dili bisküvinin yumuşayıp pasta kekini andıran yapısını benim gibi seviyorsanız eklemeyi unutmayınız derim. Üstündeki meyve yaban mersini mi diyeceksiniz ya değil. Bizim köyde karamur diyorlar, nam-ı diğer çakal eriği. Kendileriyle bir  pay yapmışım ki biz bayıldık. Size de göstereceğim tabiiki! Pek yakında !






7 Ekim 2014 Salı

Patlıcan Mençe



Araya bayram girdi diye patlıcan uğurlamamızı unuttum sanmayın. Antep'e uğrayacağız demiştim di mi ? Patlıcanla yapılan bir çeşit zeytinyağlı mençe. Kızarmış patlıcanlar bol domatesli sosta sarımsağın da katılımıyla bütün lezzetini sergiliyor. Tarif Özden Mermer Özsabuncuoğlu'nun Dört Mevsim Gaziantep Yemekleri kitabından.

Malzemeler:


  • 3-4 tane kemer patlıcan
  • 4-5 tane domates
  • 2 su bardağı zeytinyağı
  • 1 baş sarımsak
  • 1 orta boy kuru soğan
  • 2 tane sivri biber
  • Tuz


Hazırlama:

Kemer patlıcanlar pijamalı soyulup uzunluğuna dört parçaya kesilir, her bir parça üç dört santimetre uzunluğunda doğranır.

Doğranan patlıcanlar bir buçuk su bardağı zeytinyağında kızartılır, kağıt havlu üzerinde süzülmeye bırakılır.

Kalan zeytinyağında yemeklik doğranmış kuru soğan sarartılır, doğranmış sarımsaklar de eklenir ve birkaç kez daha çevrilir.

Kabuğu soyulmuş ve ince yemeklik doğranmış domatesler de eklenir, biraz tuz ilavesiyle domatesler ve soğanlar on on beş dakika kadar  iyice pişirilir.

Pişen sosa kızarmış patlıcanlar da ilave edilir, gerekirse biraz sıcak su verilerek bir iki taşım tıkırdatılır.

Ocaktan alınan mençe dinlenmeye bırakılır. servis sırasında maydonoz pek bi yakışır.

Afiyetle...



3 Ekim 2014 Cuma

Bayramınız Kutlu Olsun




Bu bayram Baklavacı Güllüoğlu yeni ürünü incirli cevizli sarma göndererek ağızlarımızı tatlandırmak istemiş. Hacmi büyük olan lokumu ağzınıza aldığınızda önce fıstık tadını, sonra incir ve cevizin bildik nefis uyumunu alıyor damağınız. Güllüoğlu'na teşekkür ediyorum. Bu ürüne sizler de ulaşmak ve detaylı bilgi almak isterseniz 0 212 321 34 44 numaralı telefon ile irtibat kurabilir, bu adresten bilgi alabilirsiniz.

Bayramınızı kutlar ağzınızın tadı hiç bozulmasın dilerim.

sevgiler


Necla


28 Eylül 2014 Pazar

Patlıcan Pabucaki




Bu bir patlıcan uğurlamasıdır. '' Yaz yemeklerinin şahı patlıcandır'' diyen Refik Halid Karay'ı anarak hem de! Yaz bitti, eylül bereketi de mutfaklarımızdan çekilmekte. Biz de patlıcanı bizim karnıyarığın Girit Mutfağı'ndan amca kızı pabucaki ile uğurlayalım istedim.

Yerel ve mevsimsel malzemelerle, zeytinyağı kullanılarak sebzeyi, balığı, eti ve de otu sağlıklı, bir o kadar da lezzetli pişirmesiyle bildiğimiz Girit Mutfağı kapılarını şöyle bir aralamış olacağız bu sebeple. Pabucaki patlıcanla olduğu gibi kabakla da yapılabiliyor; bizim karnıyarığın peynirlisi dersek yanlış olmaz sanırım. Pabucaki yaparken elimizin altındaki malzemeyle hislerimizin bizi çektiği yöne doğru gitmekle hatalı davranmış olmayız sanıyorum. Reçete tabiiki Nedim Atilla kaynaklıdır.

Minik patlıcanları soymadan bıçakla birkaç yerlerinden deldim. Tuz attığım kaynar suda patlıcanlar yumuşayana kadar on on beş dakika haşladım. Sudan çıkardığım patlıcanları bir kenara aldım ve karınlarından yarıp bir çay kaşığı yardımı ile içlerini dikkatlice oydum. Başka bir tavada yemeklik doğranmış kuru soğanı sararttım. İnce doğranmış yeşil ve kırmızı biberleri, incecik doğradığım iç patlıcanları da ekleyip biraz daha soteledim. Ufalanmış beyaz peynir, biraz da rendelenmiş kaşar peyniri, tuz, karabiber ekleyip şöyle bir çevirerek ocaktan aldım. Bir yumurtayı, biraz da ince kıyılmış maydonozu iç harcıma ekledim, yeterince karıştırdım.

İçini oyduğum patlıcanları yağladığım fırın kabına alıp içlerini hafifçe tuzladım, minicik de şeker serpeledim. Sonra da hazırladığım harçla doldurdum. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında on beş yirmi dakika kadar pişirdim.

Patlıcan uğurlaması burada bitmeyecek elbet,  bir de Antep'e uğrayalım diyorum. Beni özleyin anacım :)



23 Eylül 2014 Salı

Rosto Köfte



Evlerde, misafir sofralarında, öğrenci yurtlarında, kreşlerde, lokantalarda sıkça gördüğümüz bir tarif rosto köfte. Temel olarak köftenin büyük parça halinde fırında pişirilip dilimlenerek yanında genellikle patates püresi ile servis edilen hali diyebiliriz. En sevdiğiniz köfte tarifinizi kullanabilirsiniz mesela. Evdeki malzemenize, sizin paşa gönlünüze de eyvallah der hem. İçine dalyan köfteye özenerek bezelye, patates, havuç koyan da var, koymayan da. Köftesine dilediğiniz baharatı katmakta özgürsünüz, sosuna da. Aman deyim patates püresini blendırla çekmeyin de gerisi size kalmış.

Ben orta yağlı kıymaya tuz, karabiber, kekik, kimyon, soğan rendesi, yumurta, az bayat ekmek içi ekleyerek hazırlarım köfte harcını genellikle. Sonra yağlanmış dikdörtgen bir kalıba koyup 200 derece sıcak fırına yollarım.

Köftesi pişerken piyazlık doğradığım kuru soğanları zeytinyağında biraz  da karamelize oluncaya dek kavururum; yakmadan, az ateşte. Bir de rende havucu ekler onu da yumuşatırım hafifçe. Sonra bolca domates salçası ile kavurur sıcak su veririm. Hatta suyun bir kısmı et suyudur, soğanların üzerini üç parmak geçecek kadar. Tuzunu ve karabiberini, bir tane de defne yaprağını  ekler kaynadıktan sonra altını kısar, soğanlar iyice yumuşayana kadar pişiririm. Piştiğinde defne yaprağını alır, blendırdan geçirir, koyu kıvamlı bir sos elde ederim. Sosunuz cıvık olduysa korkmayın, derin bir tavada azıcık un kavurup, sosu alıştıra alıştıra topaklaşmadan yavaş yavaş ekleyin. Kaynayınca az ateşte özleşip kıvam bulana kadar daha pişirip altını kapatabilirsiniz.

Şimdi en zevkli kısımda sıra. Üzeri nar gibi kızaran köfteye temiz bir bıçak batırıp pişip pişmediğini kontrol edebilirsiniz. Piştiğinde patates püresi ve salçalı sosuyla birlikte servis yapabilirsiniz.

Afiyetle...




16 Eylül 2014 Salı

Çıtır Çıtır Ispanaklı Peynirli Börek


Bir kabusta sanırsın kendini. Hani gideceğin yere yürürsün, koşarsın da iki adım ilerleyemezsin, varamazsın bir türlü. Soluğun kesilir, ağlarsın. Öyle berbat günlerden birinde yapmıştım bu böreği. Geceden tembihlemişti Ayşesu, poğaça istemişti. Bense poğaça yapmaya üşenip börek işine girişmiştim. Hamurla oynamak, hamur açmak bana iyi geliyor biliyor musunuz? Yine iyi geleceğiniz hissetmiş olmalıyım ki kendimi hamur açarken bulmuştum. Dört su bardağı una bir yemek kaşığı sirke ve göz kararı tuz, su ekleyerek mantı hamuru kıvamında kulak memesinden biraz sertçe bir hamur yoğurmuştum.



Çıtır çıtır olsun istediydim, biraz da katlı. Hamuru dört eşit bezeye böldüm, her bir pazıyı oklava ile hafifçe unlayarak birer milimetre kalınlığında açtım. 125 gr tereyağını erittim, açtığım hamurların  her yerine fırça ile sürdüm. Sonra her bir hamuru rulo yaparak kendi çevresinde çevirerek sarmal yaptım; hep içime dönmek için belki, çıkamadığım aydınlıklara özlemimden belki de...

Sarmal hamurlarımı buzdolabına koyup yarım saat beklettim.




Bu arada yemeklik doğradığım kuru soğanları sararttım az zeytinyağında. Doğranmış ıspanak, beyaz peynir, az tuz, pul biberle iç hazırladım.


Buzdolabından çıkardığım ilk hamuru yağladığım fırına dayanıklı cam kabımın boyutlarında  (hafif unlayarak) açıp yerleştirdim, üzerini yeniden yağladım. İkinci hamurumu da aynı şekilde açıp üzerine yerleştirdim. Ispanaklı içimi eşit şekilde dağıttıktan sonra kalan iki hamuru da açarak, böreğimi tamamladım.

Güzelce dilimlediğim böreğin üzerine yine erimiş tereyağı sürdüm. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirdim.




Güneşsiz sağanaklarda geçen onca gün, tarumar, dermansız, anlamsız, yitik, taa diplerde, göğsüne tünemiş kara kedilerle geçen ağır günler; kimselerin ellerinden tutmasını istemediğin, bulunduğun yerde kalmak istediğin o yaralı günler şimdilik uzaklarda kaldı çok şükür. Sabahın erken saatlerinde TRT radyosunda çalan türkülerin, dedemin içtiği sıcak çayın verdiği dinginliğe benzer bir şey var şimdilerde havada. Ellerimde dost elleri, her sabah...

Bin şükür...




11 Eylül 2014 Perşembe

Günfer Ablama...




dostum, arkadaşım, ablam, sırdaşım, annem...

Günfer ablama...


Ama beni ehlileştirirsen, birbirimize bağlanırız, benim sana, senin de bana ihtiyacın olur. Ben senin için dünyada eşsiz ve tek olurum, sen de benim için dünyada eşsiz ve tek olursun. 

- Analamaya başlıyorum, dedi Küçük Prens. Bir çiçek var... O beni ehlileştirdi, sanıyorum.


- Mümkün. Dünyada her şey olur.

17 Haziran 2014 Salı

Asma Yaprağı Konservesi


Mühim bir kış hazırlığıdır bizim evde yaprak saklama. Çünkü evde  yaprak sarma aşığı küçük hanım var. Yazdan kışa saklama geleneğimizin önemli bir ögesi. Eskiler tuzla salamura yöntemini kullanmışlar çoğunlukla. Ama modern zamanların gelenekçi kadınları tuzlamadan saklama yöntemini bularak vakitten ve lezzetten kazanmayı bilmişler. Dondurucuda saklamak da pratik bir yöntem ya dondurucudaki muhtemel yer darlığı ve çıkarınca suda bekletme ihtiyacı ( suda bekletmeden açayım derseniz güzelim yapraklarınız un ufak oluveriyor) bu yöntemin eksileri.

Bana sorarsanız yediğim en lezzetli asma yaprağı Güdül ve Ayaş bölgesinin yaprakları, en iyi saklama yöntemi de konservedir. Mevsimi geldiğinde sabahın erken saatlerinde gidip bağından toplamak ayrı zevk, ekşisi, lezzeti tam ayarında yaprakları kışın aynı güzellikte tüketebilmek ayrı. Bir de yaprağımızı ne vakit alalım derseniz fiyatı pahalı gelebilir ancak ilk çıkan yapraklar daha taze, damarsız ve ufaktır. Benim tercihim bu yöndedir.

Konserve yapmak için asma yapraklarını çabucak, hele  ki poşette falan bekletmeden kullanmak önemli.  Bir gece bekleyecekse beze sarılı olarak durdurmalı. Geceden uzun sapları koparıp demetlerseniz sabaha işiniz kolaylayacaktır. Derin bir tencerede suyu kaynatın. Temiz ve kuru cam kavanozlarınız yanınızda olsun, ellerinizde de eldiven. Sekizer onar demetlediğiniz yaprağı kaynar suya bırakın, rengi döner dönmez delikli bir kepçe ile ters çevirin. Diğer tarafı da rengini altın sarısına çevirdi mi hemen alın sudan. Hemen önce iki yanlarından ortaya, sonra da ucunu ortaya doğru kaplayıp, bütün gücünüzle bastırıp suyunu sıkın, kavanozun dibine yerleştirin. Böylece kavanozu doldurun, her sırada kuvvetlice bastırarak fazla sularını boşaltın ve kavanozu sıkı sıkıya doldurun. ( Mümkünse yanınızda güçlü, adeleli bir erkek bulundurun, ciddi kol ağrısı yapabilir dikkat. ) Yeni, hiç kullanılmamış  konserve kapaklarınız da başka bir kapta kaynıyordu bu arada. Kaynar sudan dikkatlice aldığınız kapağı bir bezle tutarak kavanozun ağzına yerleştirin ve sıkıca kapatın. Temiz bir bez üzerine ters çevirip kapatın ve hiç kımıldatmayın kavanozunuzu. Bütün yapraklar bitene kadar bu işlemi yapın. Kavanozlar bir gece beklesin ve ertesi sabah kapaklarını kontrol edin. Tutmayan, hava alan var mı diye yoklayın. Serin ve ışık almayan bir yerde kışı bekleyebilir artık yapraklarınız.

Bu biraz zorlu olduğu kadar riskli de bir yöntem. Daha kolay yolunu bu yıl ilk kez denedim. Yaprakları demetleyip kavanozlara dizdim kapaklarını kaynar sudan geçirerek sıkıca kapattığım kavanozları  yarıya kadar su dolu tencerede önce kapağı altta kalacak şekilde yapraklar sararana kadar, sonra da ters çevirerek kalan yapraklar da sararana kadar kaynattım. Yine aynı şekilde ter çevirip bir gece beklettim ve serin karanlık köşesine bıraktım.

Bu ikinci yöntem bana daha zahmetsiz geldiyse de ilk kez yaptığım için sonucu merakla beklemekteyim. İki hafta oldu, kavanozlarda bir sorun görünmüyor ama sanırım kışın tadına baktığımızda fikrimi söylemem daha yerinde olacaktır.

Sarma dolma için önemli ipuçları, birbirinden nefis sarma ve dolma tariflerim için de tıklayınız lütfen.

sağlıcakla...


9 Haziran 2014 Pazartesi

takribi



Gelen telefon bi kahve içsek diyor, sana uğrayacağım. Gel diyorsun ya; ev dağınık, sabah beri dışardasın, yeni gelmişsin. Olsun varsın, bi kek çırpıverirsin çikolatalısından, boş kalmasın kahvemiz. Dört yumurtaya bir buçuk su bardağı toz şeker ekleyip iyice çırptın, oda ısısında tereyağ ekledin yüz elli gram kadar vardır herhal, onu da çırptın, toz kakao eledin üç yemek kaşığı civarı, bir buçuk su bardağı da un eledin, bir buçuk paket kabartma tozru ile birlikte. Kekin kıvamı cıvık değil ama katı da değil, ne kadar yumuşak, kekin de o kadar yumuşak. Bitter kuvertür doğrayıp ekledin dilediğin kadar, boşalttın tabanını yağladığın borcama. Böğürtlen serpiştirdin üstüne de, attın fırına. Sohbet, kahve, kek, çay da ekledin. Böyle geçti bir öğleden sonra da.

Kitabın bekliyor oysa. Kekin kitabına da eşlik etsin istiyorsun yani. Hava güzel, kuşlar cıvıldaşırken. Tezer Özlü genç yaşında muhteşem satırlar dizmiş, unutulmaz, dolu, ama dağınık, ama gidiş gelişlerle yüklü. Ziyanı yok dağınıklığı güzelleştiriyor daha da. Hem yaşama tutkulu, hem ölümü kanıksamış. Benim henüz yapamadığım. Diyor ki mesela:

'' Daha güzel yaşam diye bir şey yok. Daha güzel yaşamlar ötelerde değil. Daha güzel yaşam başka biçimde değil. Güzel yaşam burada. Taksim Alanı'nda. Turşu, pilav, simit, çiçek, kartpostal satan, ayakkabı boyayan siyah kalabalık içinde. Trafik tıkanıklığından yürümeyen arabalar, egzoz kokusu, alana yayılan sidik kokusu, gözlerimiz, duygularımız önünde açılan bu kara kalabalıktan başka yerde, daha başka biçimde bir güzel yaşam yok. Güzel yaşamın sınırları, ölen, gömülen arkadaşlarımızın yaşadığı kadar. ''


4 Haziran 2014 Çarşamba

Karadutlu Tart



Tabanı şuradan, ara kreması şuradan,  karadutlu, albenili, seksi, ateşli bir tat bu! İkircikli bi şey !


10 Mayıs 2014 Cumartesi

Kuşkonmaz ve Mantarlı Makarna



Kuşkonmazlı son tarif makarna demiş idim. On beş bilemediniz yirmi dakikada hazır olacak nefis bir makarna bu. Dilediğiniz makarnayı bir yandan sosunu hazır edivereceksiniz. Bunun için zeytinyağında piyazlık doğranmış soğanları yakmadan dikkatlice sarartın. Ocağın altını açıp mantar ve kapya biber ekleyin, çevriştirip iki üç santimetre boyunda kırılmış kuşkonmazları ve dilediğiniz kadar çam fıstığını ekleyip sadece birkaç dakika pişirin. Şimdi biraz krema, tuz ve karabiberle son dokunuşu yapıp yine hepi topu üç dört dakikada ocağın altını kapatın.

Makarnanız haşlandı zaten, iyice süzüp sosla buluşturun, üzerine ince kıyılmış maydonoz ve parmesan peyniri ile servis yapın.

Bu kadar, hakkaten!


5 Mayıs 2014 Pazartesi

Kuşkonmaz Frittata



Kuşkonmaz günün hemen her öğününde tüketilecek bir besin aslında. Besleyici, sağlıklı ve lezzetli! Kanı temizlediğini, güçlü bir idrar söktürücü olduğunu, kalbi güçlendirdiğini, gözlere iyi geldiğini, sindirimi kolaylaştırdığını, kum döktürdüğünü, yatıştırıcı ve afrodizyak etkileri olduğunu ekleyeyim.

Satın alırken çok kalın ve sert olanları almamaya çalışın. Şöyle hafifçe esnettiğinizde çıt diye kırılmalı. Görünümü parlak ve nemli olmalı.. Suyu çekilmiş, cansız bir kuşkonmazı görür görmez anlarsınız ki zaten. En lezzetli ve bol bulunduğu aylar Mayıs Haziran arasıdır.

Satın aldığınız kuşkonmazı hemen kullanmayacaksanız temiz bir beze sarıp buzdolabında birkaç gün saklayabilirsiniz. Dip kısımlarını sebze soyacağı ile soyarak kırmadan, başka bir işleme tabi tutmadan olduğu gibi derin dondurucuya kaldırabilir, beş altı ay saklayabilirsiniz. Temizlediğinizde çıkan uç kısımları ve kabukları atmayıp daha sonra çorbasını yapabilirsiniz; tıpkı brokoli çorbası gibi, ister sütlü, ister kremalı.  Temiz de bir malzeme ayrıca, tozu toprağı vs, olmadığından bir kere yıkayıp hemen kullanıma hazırdır. Anadolu'da yaygın olarak bıçak değdirmeden, elle kırılmak suretiyle pişirmek makbuldür kuşkonmazı. Tıpkı diğer bahar otları gibi kavurup üzerine yumurta kırmak en çok bilinen şekli. Nedim Atilla der ki:

''Taze soğan da yakışır ama incecik körmenlerle (yani yabani pırasalarla) yapılırsa tadından yenmez. Tercihinize göre irice kıydığınız taze soğan ya da pırasaları zeytinyağında güzelce kavurun. Sonra ayıklayıp yıkayıp süzdüğünüz kuşkonmazları ilave edin ve kavurmaya devam edin. Bütün bunları yaparken de tahta kaşık kullanın. Otlar kendi suyunu salıp çektiğinde yumuşamamışsa, azıcık sıcak su ilave edebilirsiniz. Suyunu tamamen çekip yumuşadığında da üzerlerine yumurtalarınızı kırıp şöyle bir karıştırıverin.
Sonra da afiyetle yiyin. '' 
Kuşkonmaz et ya da balığın yanında şahane bir eşlikçi olduğu kadar salatalarda, makarnada ve çorbada da lezzetini cömertçe sunuyor. Batıda somonla, karidesle, füme etli salatalarla, en çok da Hollandaise sos ile birlikte tüketiliyor, kiş (quiche) yapılıyor. 
Ben ilk verdiğim tarifteki halini sevmekle beraber, yumurta ve mantarla birlikte çok uyumlu buluyorum kuşkonmazı.  Bu sefer de yumurta ile kullanmak istedim. Frittata  için İtalyanların bol sebzeli, çeşnili, böreğimsi, haliyle doyurucu omleti diyebiliriz. Zeytinyağında sotelediğim kırmızı soğanlara kıyılmış kapya biber, dondurucudan haşlanmış bezelye, bir iki diş sarımsak, en son da ufak doğranmış kuşkonmazları ekleyip tuz, karabiber, taze kekik  ve pulbiberle tatlandırdım. Bu harcı iyice yağladığım muffin tepsisi gözlerine pay ettim ( kağıt kapsül kullanmanızı da tavsiye ederim, yağ miktarı azalır hem hem de kolayca çıkar tepsiden),  hepsinin üstlerine de İzmir tulumu koydum birer ikişer küp.  Derin bir kapta yumurta, süt, azıcık un, biraz da kremayı çırptım, ona da tuz ve karabiber ekledim. Bu sütlü harcı tepsideki malzemelerin üzerlerine gözleri tam dolduracak şekilde paylaştırdım. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında alt ve üstleri güzelce kızarana kadar pişirdim. 
Bir sonraki tarif mi ? Makarna!



29 Nisan 2014 Salı

Kuşkonmaz ile


Tarih boyunca aristokratların, kralların, imparatorların sofralarında baş köşede durmuş bir sebze kuşkonmaz. En eski Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Anadolu'da görülür. Eski Mısır'da tanrılara adanmış, Fransa kralı XIV. Louis ve de  Roma imparatorları kendilerine özel kuşkonmaz tarlaları kurdurmuş. Bizde ise Osmanlı kaynaklarında XV. yy da ''haylun aşı'' yani kuşkonmaz çorbasına rastlıyoruz. Atatürk'ün Avrupa'dan tohum getirterek Yalova'daki devlet çiftliğinde kuşkonmaz yetiştirttiğini biliyoruz.

Ancak bütün bu aristokrat geçmişine, bugünkü pahalı fiyatına bakıp da yaftalamayalım kuşkonmazı diyorum ben. Zira zaten Anadolu insanı tanıyor yabani  kuşkonmazı yüzyıllardır. Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde çok seviliyor. Batıda asparagus denirken, bizde sarmaşık, tilkişen, acıot gibi isimler verilmiş. Yabani olanlar öyle narin, öyle çıtkırıldımmış ki, kuşlar bile konamazmış dersem yetiştirme değil de yabani kuşkonmaz bulmak için Ege, Akdeniz pazarlarında gözleriniz arayacaktır eminim. Ege, Akdeniz dedim ama, annem bizim köyde de ( İç Anadolu) olduğunu, tilkişen dediklerini söyledi. Yetiştirme kuşkonmazlar kalın saplı, artık odunsulaşmış olduğundan pahalı pahalı almanıza karşın maalesef alt kısımlarını soymak gerekiyor, hatta odunsu yapısından dolayı hoşa gitmediği için kullanamıyorsunuz bile. Kuşkonmaz satın alırken nelere dikkat etmeli, elimizdeki bu nefis tatla neler yapabiliriz sorusunun cevapları gelecek diğer tariflerle bir olsun diyerek fotoğraftaki tabağa yönümü çeviriyorum.

Et daha önce anlattığım haliyle pişti.  Yeniden anlatmıyorum.  Yanındaki naneli salata ise her türlü ete çok yakışıyor, hazırlamak çok kolay. Taze nane, kırmızı soğan, kornişon turşuyu incecik kıyıp, zeytinyağ ve sirke ile tatlandırıyorsunuz. Tuza gerek olmayabiliyor turşunun tuzundan ötürü. Bu pratik salatayı deneyin, sıkça yapacaksınız.

Kuşkonmazları ise (yetiştirme olduğundan) önce kaynar suya atıp beş on saniye bekletin, renginin canlı olması ve pişmeye devam etmemesi için doğruca çok soğuk suya daldırın. Sudan çıkarıp süzdürün ve tost makinasında olur, ızgara desenli tavada olur, tuz, zeytinyağı ve karabiberle tatlandırıp birkaç dakika çevriştirip tabağa alın.

Diğer iki kuşkonmaz tarifi ve daha çok bilgi için az biraz bekleteceğim sizleri, selamlar, sevgiler benden...




21 Nisan 2014 Pazartesi

Stir Fry Dedikleri...




Sözünü ettiğim ikinci tarif Çin Mutfağı'ndan  dünyaya yayılan ''stir fry''  ın evde en kolay yapabileceğiniz, lezzetini de kimselerin yadırgamayacağı hali. Sebzeli dana sote desek yerinde olacaktır diye düşünüyorum. Yüksek ateşte ve kısa sürede pişirme tekniği olarak özetleyebiliriz meseleyi. Vok tavada; et, tavuk, hindi hatta deniz ürünlerini sebzelerle birleştirerek, az yağla hızlıca pişirmek, öldüresiye kavurmadan, diri, çıtır bırakarak pişirmek. Hem hızlı, hem sağlıklı, hem de lezzetli. Üçü bir arada desek yeridir belki. Soya sos, oyster sos, istiridye sos, acı sos, zencefil, sarımsakla lezzeti katlanıp noodle ya da buharda haşlanmış pirinç ile o da olmadı kendi halinde de servis edebilirsiniz. Bir ev dolusu misafiri kısa zamanda doyurabilirsiniz bu şekilde.

Verdiğim sebzelere ve soslara ekleme yapmak,  çıkarmak size kalmış. Eldeki malzemelere, damak zevkinize göre kendi tarifinizi çıkarabilirsiniz pek tabii. Fotoğraftaki tabak içim yarım kilo bonfile kullandım. Pişirme sırasında hızlı hareket edebilmek için sebzelerin önceden doğranmış olması önemli. Hızlı hızlı ekleyip, mümkünse tavayı sallayarak, havalandırarak karıştırmak daha iyi sonuç veriyor. Yok yapamıyorum derseniz tahta bir spatülle hırpalamadan dikkatlice karıştırsanız da olur pek tabii ki.

Etleri uzun ince dilimleyin, tuz karabiber serpip bir kenara alın. Bir büyükçe kuru soğanı önce ortadan ikiye sonra altıya ya da sekize bölün. Bir tane havucu kibrit çöpü, bir kırmızı, bir yeşil biberi soğanlarla eşit büyüklükte kare kare, bir  pırasayı ve iki avuç dolusu mantarı  irice doğrayın. İki diş sarımsağı ve iki üç sap yeşil soğanı ince kıyın ve hazırda bekletin.

Şimdi pişirmeye başlıyoruz; vok tavayı yüksek ateşe alıp dört beş yemek kaşığı zeytinyağını kızdırın. Etleri atıp  mühürleyin, bir iki dakika yeterli. Pişme sırasına göre sebzeleri eklemeye başlıyoruz: havuç ve biberleri ekleyip iki üç dakika çevriştirin. Soğanı ve pırasayı ekleyip bir dakika, mantarı ekleyip birkaç dakika bekleyin. Mantarları ekler eklemez sarımsağın yanı sıra  baş parmak büyüklüğündeki rendelenmiş taze zencefili de eklemeyi sakın unutmayın.

Üç yemek kaşığı soya sos, iki yemek kaşığı oyster sos ( yoksa aynı miktarda soya sosla telafi edilebilir), iki yemek kaşığı acı biber sos ekleyip  biraz da karabiber çekin değirmenden. Tuzuna bakıp gerekiyorsa tuz da ekleyebilirsiniz. Servis sırasında da üzerine kıyılmış yeşil soğanları serpiştirdiniz mi işlem tamamdır. Afiyet olsun.

14 Nisan 2014 Pazartesi

Izgara Bonfile Acı Biberli Salsa İle



Peşpeşe üç et yemeği tarifi vereceğim sizlere. Üçü de pratik, yormayan, albenili, janjanlı, tabaktaki görünüşleriyle,  taşıdıkları asortik havayla etkileyici! Üçüncüsüyle birlikte bir de kuşkonmaz dosyası açacağız hem! Yanlarında yine yapımı kolay garnitürleriyle misafirlerinize, ailenize yarım saatte bir restoran sofrasındalarmış hissi yaşatacaksınız.

Gördüğünüz tabağı hazırlamak dakikalar alıyor yalnızca. Bonfileleri önlü arkalı tuz ve karabiberle tatlandırıp ızgara desenli kalın tabanlı bir tavada önlü arkalı üç-dört dakika pişiriyorsunuz. Izgara izine bu şekli vermek ise çok kolay biliyorsunuz değil mi? Eti yerinden yaklaşık beş derece açıyla çevirdiğinizde ve etle zırt pırt oynamayıp rahat bıraktığınızda hem bu şekli çıkarabilir hem de  sulu sulu, mis kokulu bir et pişirebilirsiniz.

Eşlikçisi ise bir çeşit salsa diyebiliriz aslında. Kırmızı ve yeşil biberleri közleyip, gazete kağıdı arasında ya da poşette dinlendirdikten sonra kolayca soyuyorsunuz. Biberlerin birkaçı mutlaka acı olsun, mutlaka! Kabukları soyulmuş domatesleri küp küp, maydonozları da incecik kıyıp hepsini harmanlıyor, tuz, zeytinyağı ve sirke ile tatlandırıyorsunuz. - Bu salsa tek başına bile ekmekle yenebiliyor, yalnız çok ekmek yediriyor demedi demeyin. -

Sonra ikisini tabakta  birleştirip sofradakilerin bakışlarını izlemeye başlıyorsunuz. Anlaştık mı?


7 Nisan 2014 Pazartesi

Yetti Gari Pastası






Pasta yapmayalı, paylaşmayı ne çok oldu. Sadece pasta mı? Kek, kurabiye, poğaça vs... Bana bir haller oldu, işi öyle ileri götürdüm ki; geçenlerde isyeaann bayrağını açıp bize tatlı yapan diyen çocukların eline para tutuşturup gidin ne istiyorsanız alın deyiverdim bile! Tabii aynı gece üşenmeyi, isteksizliğimi bir kenara bırakıp fotoğrafta gördüğünüz pastanın kekini fırına attığımı hatırlıyorum. Ertesi gün sabah erkenden kremasıyla buluşup çocuklar okuldan gelene kadar buzdolabında dinlenmişti bile, diğer pastayla birlikte hem de.

Pastayı sapsade yaptım, sonra çocuklar yanına diledikleri meyveyi ekleyip yediler. Keki şuradaki tarifin altı yumurta yani bir buçuk ölçüsüyle yaptım, sadece biraz limon kabuğu rendesi ekleyerek. Yumurta beyazlarını iyi kabartır, söndürmeden dikkatlice eklerseniz çok başarılı olacağınızdan kuşkunuz olmasın. Ara kreması için  üç su bardağı sütle, bir buçuk Türk kahvesi fincanı toz şeker, bir yemek kaşığı mısır nişastası, iki yemek kaşığı unu karıştırarak orta ateşte pişirdim. Piştiğinde bir yemek kaşığı tereyağ ekleyip blendır ile çırpa çırpa soğuttum. Böylece köpük köpük, kıvamlı bir krema oldu.

Üstü içinse 300 ml süt kremasına ( Tikveşli markadan şaşmamanızı öneririm) iki dolu yemek kaşığı pudra şekeri ile çırpıp kabarttım ve kullandım. Pastanın üzerimdeki uyuşukluğu atmaya vesile olmasını umuyor, yapacaklara şimdiden kolay gelsin diyorum efenim. Ha bu arada pastamızın ismi de manidar değil mi?

sevgiyle...

3 Nisan 2014 Perşembe

Ekmek Üstü Lezzetler: Crostini, Bruschetta Falan Filan...





Kültür mantarı ile aram yok diye kim bilir kaç kez söylendim burada bilmiyorum. Sen de duymaktan sıkıldın belki. Dağ tepe dolaşıp toplanmış yabani mantarın, en çok da kanlıca mantarının hastasıyım biliyorsun değerli okuyucu. Bu şahane lezzete melki diyen de var, çıntar diyen de. Bizim köyde kavurması makbuldur, üzerine de yumurta kırılır. Bahar yağmurlarının peşine açan güneşlerde çam ağaçlarının diplerinde topluca saklanırlar, çokça bulunmuşsa hani; biraz haşlanıp -bu şekilde varsa zehrinin çıktığı söylenir- birkaç tanesi -zehirlenme korkusuyla sadece birkaç tanesi ama- közde bekletilip zevk içinde yenir, kalanlar incecik kıylır ve dondurucuda saklanır.

Benim mantarlarım dondurucudaki son poşetti. Soğanı bol olacak, az ateşte sararacak bir güzel, birer ikişer yeşil ve kırmızı biber doğrayıp mantarı da verdim, kavurdum kavurmasına ya, niyetim bozuk. Yemek yapmak öğrenmek, yemek yapmak öğrendiklerini harmanlamak demek biraz da. Yok öyle füzyon falan değil derdim. Hani bir ara her yemeğe soya sos, her yemeğe mantar, üzerine de kaşar rendesi dahiyane sayılıyordu memlekette. Yurdum insanı aslına sadık kalıp küçük dokunuşlarla farklılıklar yaratacak kadar rafine olmadığından anlamsız, komik, tıpkı basım hatta absürd tabakları çok görmedik mi?


Evet benim niyetim bozuk ama; öyle büyük bir iddiam yok, hani İtalyanlar crostini ya da bruschetta diyorlar ekmek üstü hazırlanmış atıştırmalıklara. Bizim mantar kavurmasını ekmek üstünde sunayım diyorum. Ekşi maya ekmeğimi dilimleyip, kuru domatesli sarımsaklı zeytinyağı ile yağlıyorum bir yumurta fırçası yardımıyla, tost makinasında kızartıyorum birkaç dakika. Kavrulan mantarın ortasına açtığım göze kırıyorum yumurtayı, tuz, karabiber ve pul biberle tatlandırıp, ekmek dilimlerinin üzerine konduruyorum dikkatlice. Biraz da parmesan peyniri rendeliyorum. Dedim ya iddiam yok! Bizim köyün kanlıca mantarını kızarmış ekmeklerin üstlerinde parmesan peyniri ile tanıştırdım, hepsi bu!

24 Mart 2014 Pazartesi

Çabuk Tarafından



Hala bitiremedi, bir saat on dakikadır  balkonda. Mutfak penceremden görüyorum; haftanın iki, bazen üç günü yan binanın balkonunda bütün giysilerin tozunu, tüyünü temizliyor sarışın kadın, bıkıp usanmadan. Görmekten ben usanıyorum, o usanmıyor. Yaz  kış farketmiyor, buz gibi soğukta, üzerinde bir tek hırkayla iki saat geçirdiğini gördüm o balkonda. İç çamaşırlarından çoraplara, gömleklerden pantolonlara, eşofmanlara kadar ne varsa hepsinin kat yerlerini, ceplerini, dikişlerini kontrol ediyor. Yanında takım taklavatı: diş fırçası, iki boy elbise fırçası ve makas. Giysiyi ters çevirip uygun fırçayla dakikalarca fırçalıyor, varsa iplikler kesiyor, üfleyip çırpıyor. O çırptıkça, o üfledikçe benim içim daralıyor, nefes alamıyorum. Peki o pencereden bizim kedileri gördükçe ne düşünüyor bilmiyorum ya da bizim eve kapıdan girer mi? Eve girse her yerde kedi tüyü var sayıp temizlemek için günlerini harcar mı?  Bir makina çamaşırı sermesi yarım saat, toplaması ise bir saat sürüyor desek abartmış olmayız. Çamaşırları sererken ve de toplarken her bir çamaşırı evire çevire en az altışar kere çırpıyor. O çırptıkça ben daralıyorum, görmemeye çalışıyorum, harcadığı zamana üzülüyorum. Gerçi çamaşır serme, toplama, çırpma ve balkon yıkamanın dışında pek görmüyorum.- Balkon yıkarken hortumla yarım saat boyunca akıttığı suya içim nasıl gidiyor, nasıl sinirleniyorum bilemezsiniz.- Muhtemelen günün geri kalan zamanında da çamaşır katlıyor, yerleştiriyor, yemek yapıyor...


Boşa harcadığı bu kadar zamanda yapılabilecek daha anlamlı, daha mutluluk verici bi dolu şey varken, kıl tüy temizlemekte ısrar etmesinin sebebini bilmiyorum. Buna verse verse psikologlar yanıt verebilir. Tamam mantıydı, börekti, sarmaydı uğraşırım, seve seve yaparım, bütün günümü verebilirim nefis bir yuvalama için ama, kıl tüy temizlemek için ı-ıh ! Komşumu böyle görünce öğlen öğünümü çabuklaştırıp kitabıma bir an önce geri dönmek ya da güzel bir film izlemek gibi hisler uyanıyor içimde.

O çabuklaştırılmış öğünüm de şöyle olabiliyor mesela; sarımsak, kekik ve kuru domatesle aromalandırdığım zeytinyağından fırçayla sürüyorum ekşi mayalı ekmeğime, tost makinasında ısıtıyorum birazcık. Kıvamlı ev yoğurduma az sarımsak dövüyorum, biraz da mayonez ekliyorum, kıydığım  taze semizotunu katıp karıştırıyorum, ekmeğimin üzerine sürüyorum. Onun üzerine de canım ne isterse: konserve ton balığı parçaları, zeytin, kapari, domates, kırmızı soğan dilimleri, az dereotu, az da yeşil soğan serpiştirdim mi on dakikada hazır işte. Yok arkadaş ev işlerini Marslılar yapsın. 



17 Mart 2014 Pazartesi

Taze Otlu Fırın Çupra




Tek yapman gereken taze kekik, maydonoz ve dereotunu kıyıp temizlenmiş, üzerine de çok derin olmayan bir kesi atılmış balığın içine doldurmak sevgili okur. Sonra balığa biraz zeytinyağı, biraz deniz tuzu, karabiber. Birkaç limon dilimi de ekleyip, yağlı kağıt serdiğiniz ızgaranın üzerinde fırınlamak. Fırının üst rafında, ızgara ayarında 180-200 derece yeterli. Salatasında benim pek de sevemediğim alabaş var (blogger sevmese de kullanır), hani bizim turbun daha bi light hali, yeşilinden lolorosso, incecik elma dilimleri, kuzu kulağı, dereotu. Sosu yine zeytinyağlı, limonlu. Nasıl? İştah açıcı değil mi?


10 Mart 2014 Pazartesi

İstavrit Pilaki



Balık sezonu açıldı mı ilk iş çıtır çıtır istavrit tava yemeli! Sezon açılalı haftalar olmuş, hatta kış bitmiş ya yüzüme vurmayın. Bu kayıt  tembel blog sahibesinin tava değilse de  gecikmeli pilaki tarifidir. Piyazlık doğranmış bolca kuru soğan biraz zeytinyağında, az ateşte sarartılır hafiften, yakmadan, karartmadan ama. Fırın kabına yayılır bir güzel, üzerine temizlenmiş yıkanmış istavritler dizilir yan yana, sıra sıra. Deniz tuzu ve taze çekilmiş karabiberle tatlandırılır. Yanına yöresine  domates dilimleri, birkaç dilim limon,  bir iki de defne yaprağı. Zeytinyağı da gezdirdi mi, doğru fırına! 200 derecede fırının ızgarası çalıştırılır, on beş bilemediniz yirmi dakkaya pişer. Yanına salatası, dileyene rakısı...

Afiyetler olsun, yarasın.


1 Mart 2014 Cumartesi

Krem Şantili Poğaça



Poğaça tarifi vereceğim deyip pazar sabahı başka tellerden çalıverdim. Sözünü verdiğim poğaçayı bekletmeden yazmak farz oldu değerli okuyucu.

Poğaça hamurunda toz halde krem şanti var. Hemen telaşa kapılmayın, tatlı mı nasıl olur diye. Poğaça hamuruna kattığımız bir yemek kaşığı şeker kadar katkısı var şantinin tat anlamında. Beraberinde limon da olunca hafif bir gevrekliği var poğaçanın. Lezzetli, mayalama derdi olmayan, üşenmez de minik minik yaparsanız daha hoş görünecek poğaçaların  Sofra Dergisi Aralık 2009 sayısından aldığım tarifi şöyle.

Malzemeler:


  • 250 gr oda ısısında tereyağ
  • 2 adet yumurta
  • 1 çay bardağı toz krem şanti
  • 2-3 damla limon suyu
  • 1 paket kabartma tozu (10 gr)
  • Bir tutam tuz
  • 3,5 su bardağı kadar un


İçi İçin:


  • Beyaz peynir
  • Maydonoz


Üzerine sürmek için bir yumurta sarısı

Hazırlama:

Unu yoğurma kabına alın, tuz, kabartma tozu ve toz şantiyi ekleyin.

Unun ortasını açıp tereyağ, yumurta ve limon suyunu koyup kenarlardan ortaya doğru toparlayarak kulak memesi yumuşaklığında hamur yoğurun.

Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparın.

İçine peynirli harçtan koyup kenarlarını kapatarak yuvarlayın, toparladığınız kısımlar alta gelecek şekilde yağlı kağıt serili tepsiye dizin.

Üzerlerine yumurta sarısı sürüp, önceden ısıtılmış 180 derece fırında üzerleri pembeleşene kadar pişirin.


23 Şubat 2014 Pazar

Pazar Sabahından




Pazar günü sabahın köründe uyanmak, beş buçukta  mesela. İyi mi? Kitap okumak, yalnız kalmak, güneşi karşılamak ya da  çayını yalnız yudumlamak için iyi gibi, kulağa pek de kötü gelmiyor böyle düşününce. Uyanırken yaşanan kısacık unutmuşluk hissi, bi dakka ya ben ağlayarak uyumuştum, neydi, neden ağlıyordum? Hah! Çok lazımdı geldi işte! Hiç gitmemiş, beklemiş seni  başucunda, ayak ucunda  değil, baş ucunda. Birkaçını çözdüğün düğümler, arkanı dönüp diğerlerini çözmek için cebelleşirken seni beklemeyip yeniden düğümlere dönüşüyordu uyumadan önce, şimdi tekmili birden kördüğüm olmuş beklemişler, ayak ucunda değil, başucunda. Şarkıyı mırıldanıyorsun, banyoya gidip yüzünü yıkıyor, güne bakıyorsun, kediler rahat vermiyor, açız. Midende boşluk, sen de açsın. Kedileri doyuruyor, kendine sallama bir çay yapıyorsun, en uyduruk, en baştan savma. Kendini doyurmaya yeltenmiyorsun, niyetin bozuk, güne tatlıyla şekerle başlayıp, hülyalı beyaz uykulara dalmak niyetindesin. Şekerin zıplasın, ufak bir mutluluk yayılsın, beyaz olsun, uyku gelsin, beyaz olsun. Belki rüya bile görürsün, bu sefer mavi yalnız, deniz olsun, mavi olsun, sıcak olsun.


harflerbirleşsinmavibeyazbirleşsinzatenyeterincezorbugelgitlersenunutsenuyusenuyusenunutunutuyu

Ama uyumak da kar etmeyecek biliyorsun, bak uyandığında başucunda bekliyorlar, ayak ucunda değil. Sen yine düğümleri çözmeye çalış, acele de etme, birazcık zaman ver kendine, yine çözülecek elbet, yine açan güneşler ferahlatacak. İçinde dursun bu ümit, sen bi çay koy; adamakıllı olsun, peynir, zeytin çıkar... Şarkıyı değiştir.

Miskin miskin uzanırken rastladığın şu satırlar bahanen olsun: '' Ve unutmayın her gün, sizlere verilmiş bir armağan. Gidenler geri gelmiyor. Buna dünler de dahil.''

Bugünü de yatak pijamalarıyla, şiş gözlerle, asık suratla geçirmeyeceksin değil mi? Kahveni al, çık güneşe. Tamam Dalgacı Mahmut değilsin, olmanı da beklemiyorum. Herkesler uyurken yaz sen, en azından sapsade, yumuşacık, nemli,  pasta keki olabilecek güzellikteki şu kekin tarifini yaz.


Olsun sen yaz yine de; yazmak başlangıçtır, yazmak dökülmek, yazmak soyunmaktır hem...



  • Malzemeler:
  • 3/4 su bardağı toz şeker
  •  150 gr. oda ısısında tereyağ
  • 4 yumurta
  • Yarım paket şekerli vanilin ( 5 gr )
  • 1 su bardağından azıcık eksik un ( 100 gr )
  • Bir paket kabartma tozu ( 10 gr )


Hazırlama:

Tereyağ, toz şeker ve vanilini birlikte köpürünceye kadar çırpın.

4 yumurtayı sırayla tek tek çırparak ekleyin, iyice çırpın.

Unu ve kabartma tozunu birlikte eleyin, tahta bir spatülle harcı birbirine tutturun.

Muffin tepsisine yerleştirdiğiniz kağıt  kapsüllere yarıyı geçecek şekilde dikkatlice boşaltın.

Önceden ısıtılmış 180 derece fırında hafif pembeleşene kadar pişirin, kürdan testini geçince tel ızgara üzerinde soğumaya bırakın.


3 Şubat 2014 Pazartesi

Sodalı Poğaça




Mademki poğaça dedik, peş peşe iki poğaça tarifi daha vereyim sizlere. İlki hamurunda maden suyu içeriyor, misafire, çocuklara, doğum günlerine, kermeslere her yere götürebileceğiniz, dilediğiniz içle doldurabileceğiniz kolay bayatlamayan bir tarif.

Malzemeler:

Hamuru İçin:

  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 su bardağı sıvı yağ
  • 1 su bardağı  maden suyu
  • 2 yumurta
  • 1 yemek kaşığı toz şeker
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1 tatlı kaşığı mahlep
  • 10 gr instant maya
  • Aldığı kadar un


İçi İçin:


  • Beyaz peynir
  • Maydonoz


Üzeri İçin:

  • Yumurta sarısı
  • Sarı haşhaş


Hazırlama:

Unu yoğurma kabına alıp ortasına sıvı malzemeyi, kenarlarına da katı malzemeyi koyun.
Malzemeleriniz oda ısısında olsun, sütü de biraz ılıtın.
Unutmayın mayalılarda başarının sırrı, hamurun yumuşak ve  ılık olmasındadır.
Kulak memesinden yumuşak bir hamur yoğurup üzerini sararak sıcak bir yerde mayalanmaya bırakın.
Mayalanan hamurdan parçalar koparıp avuç içinizde çay tabağı büyüklüğünde açın.
 İçini doldurun, kenarlarını toplayarak altta kalacak şekilde avucunuzda yuvarlayıp tepsiye dizin.
Üzerlerine yumurta sarısı sürüp sarı haşhaş serpin.
Önceden ısıtılmış 180 derece fırında altı üstü güzelce kızarana kadar pişirin.
Afiyet olsun.





27 Ocak 2014 Pazartesi

Peynirli Hem de Pofuduk Kruvasan Poğaçalar



Şekil olarak kruvasana benziyor, hazırlamak otuz altı böreğindeki aşamalarla, yumuşacık, pofuduk pofuduk. Yıllar önce Oktay Usta'nın programında bir pastane şefinden aldığım bu  tarifi çok severim. Ancak hazırlaması biraz zaman aldığı için sıkça yapmadığımdan, yaptığımda eli yüzü düzgün bir fotoğraf yakalayamadığımdan blogda yer alması beş yılı bulmuş.

Vereceğim ölçülerle altı tepsiye yakın yumuşacık poğaçalarınız olur, yapıp dondurucuda saklayabilir, acil durumlarda, çocuklar isteyip de sizin üşendiğiniz zamanlarda çıkarabilirsiniz. İstemez derseniz yarım ölçü yapmanızı öneririm.


Malzemeler:


  • 1 kilogram un
  • 1/2 su bardağı toz şeker
  • 1/2 su bardağı ılık süt
  • 1/2 limonun suyu
  • 1 yemek kaşığı tuz
  • 2 yumurta
  • 100 gr erimiş tereyağ
  • 42  gr yaş maya ( yoksa 10 gr instant maya)
  • 3 su bardağına yakın ılık su

Ara katları yağlamak için 250 gr oda ısısında tereyağ
Üzerine sürmek için iki yumurta sarısı
İç harcı için beyaz peynir, maydonoz


Hazırlama:

Un hamur yoğurma kabına alınır, ortası havuz gibi açılır.

Kuru malzemeler una eklenir, likit malzemeler ise ortaya.

Ilık su verilerek kulak memesinden yumuşak bir hamur yoğurun.

İyice yoğurduğunuz hamuru sarıp sarmalayıp ılık bir yerde mayalanmaya bırakın.

Mayalanan hamuru altı eşit bezeye  bölün.





Fotoğrafta gördüğünüz gibi bezeleri hafifçe unlayarak  bıçak sırtı kalınlığında açın . ( Çok düzgün açmak için yorulmayın, yırtılabilir, eğri olabilir hiç dert etmeyin.Hatta açamadım derseniz çarşaf böreğinde olduğu gibi elinizle çekiştirerek de açabilirsiniz. )

Her bir bezeyi açıp oda ısısındaki tereyağı ile yağlayarak zarf şeklinde kapatın, aralarını da mutlaka yağlayın. (250 gram dedim ama isterseniz bu miktarı azaltabilirsiniz de.) En üstü yağlamıyorsunuz.

Son aşamadaki hale gelen hamur katlarını yağların donması için yarım saat boyunca buzdolabında tutun. Aceleniz varsa derin dondurucuda daha kısa sürede de halledebilirsiniz bu işlemi.

Yağlar donmazsa sonraki aşamalarda yağlar dışına çıkar ve çalışmanız zorlaşır bunu atlamayın lütfen.


Şimdi tezgaha genişçe bir alana un serpin, buzdolabından çıkardığınız hamuru alıp üzerini de hafifçe unlayın. Oklava ya da merdane yardımıyla hamuru genişletin.



Hamuru altı santimetre genişliğinde uzun dikdörtgenlere bölün, sonra bu dörtgenlerden üçgenler elde edin.

Üçgenlerin geniş kenarına bir santimetre kadar çizik atın.

Bu geniş tarafa peynirli harcı koyup rulo yapın.




Sonra ruloyu ay çöreği gibi yanlardan içe doğru kıvırın ve tepsiye dizin.

On dakika kadar tepsi mayası için ılık bir yerde bekletin.

Üzerlerine yumurta sarısı sürüp, önceden ısıtılmış 200 derece fırında altı üstü güzelce kızarana kadar pişirin.

Afiyet olsun.

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin